Seyhan Nehri üzerinde, tarihi bir konak içerisinde yer alan Adana Sinema Müzesi; sinema tarihini, Adana perspektifi ile sergilemeyi misyon edinmiş bir müzedir. Müzede, İrfan Atasoy’un “Killing” filminde kullandığı kostüm ile Yılmaz Güney, Abidin Dino ve Orhan Kemal’e ait heykeller ve sanatçılara ait özel eşyalar bulunmaktadır. Ayrıca 3 bin filmlik dijital arşiv ile kitaplar araştırmacılara açıktır. Adana Sinema Müzesi içerisinde yer alan Mehmet Baltacı Fotoğraf Müzesi’nde ise, en eskisi 1890 yılına ait olmak üzere çok sayıda tarihi fotoğraf makinesi sergilenmektedir. Araştırmacılar için, çoğu tarihi olmak üzere on bin civarında Adana fotoğrafı müze arşivinde yer almaktadır. Adres: Kayalıbağ Caddesi, 01010 Seyhan Telefon: (0322) 454 38 57 Hafta içi: 08.00 – 17.00 Cumartesi 09.00-17.00 Pazar: 10.00- 17.00 Ücretsiz
Eklenme tarihi: 11-02-2020
Adanalı ressam Etem Çalışkan’ın Karacaoğlan şiirlerinden esinlenerek tasarladığı tabloların sergilendiği müzede, Türk Edebiyatı’nın önemli kalemlerinden, aynı zamanda Adanalı olan Yaşar Kemal ve Muzaffer İzgü’nün kullanmış oldukları daktilolar ile edebiyatçılara ait kişisel eşyalar segilenmektedir. Adres: Mestanzade Mah. Debboy Cad. No: 2, 01020 Seyhan Telefon: (0322) 352 29 44 Hafta içi: 10.00– 19.00 Cumartesi: 10.00 – 19.00 Pazar kapalı Ücretsiz
Eklenme tarihi: 11-02-2020
Atatürk’ün, Adana ziyaretlerinin ikisinde konakladığı “Suphi Paşa Konağı” 19. YY sivil mimarisinin önemli yapılarından biri. Atatürk’ün Adana Seyahatleri fotoğraflarıyla etnografik malzemelerin sergilendiği bir müze haline getirilmiştir. 15 Mart 1923 ve 13 Ocak 1925 tarihlerinde Mustafa Kemal Atatürk Eşi Latife Hanımla bu konakta ikamet etmiştir. Müzede Kurtuluş Savaşı sırasında Adana ve çevresinin mücadelesi anlatılırken diğer taraftan da, 19. yüzyıl Adana yaşantısı hakkında bilgi verilmektedir. Avlusunda çay molası verip, nefeslenebileceğiniz bir alan da bulunmaktadır. Adres: Kayalıbağ Mah. Seyhan Cad. No:59 Seyhan Telefon: (0322) 359 78 66 Kış Dönemi: 08.30 – 16.30 Yaz Dönemi: 08.30 – 18.30 Pazartesi kapalı, ücretsiz
Eklenme tarihi: 11-02-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Seyhan Nehri üzerindeki Taşköprü, eski çağlardan bu yana, Avrupa ile Asya arasındaki kervanların başlıca güzergâhını oluşturan ticaret yolu olan İpek Yolu üzerinde yer almaktadır. İleri teknoloji ve mühendislik bilgisinin kullanıldığı Taşköprü’nün, ilkin Roma İmparatoru Hadrianus (m.s. 117-138) tarafından yaptırıldığı dile getirilmektedir. Ancak köprünün en erken kitabesi Auxentius’a ait olup, 4. Yüzyılda yapıldığı tarihlenmektedir. Köprünün yapım ve tamirini gerçekleştirebilmek amacıyla nehir yatağının değiştirildiği de bilinmektedir. Roma dönemi köprü uygulamalarının mükemmel bir örneği olan Taşköprü; günümüzde, doğu-batı ekseninde 300 metre uzunluğa, 14 kemer gözüne ve 5 tahliye kemerine; yaklaşık 12 metre yüksekliğe ve ortalama 9.60 metre genişliğe sahiptir. 17. Yüzyılda Adana’ya gelen Evliya Çelebi; köprünün 21 gözlü olduğunu kaydetmiştir. O günden bu güne köprünün 7 kemeri toprak altında kalmıştır. Eski gravürlerde köprünün her iki başında da kemerli büyük kapı görülür. Bu kapılar, şehre girişi kontrol eder ve etrafındaki kale duvarları düşman hücumunda koruma niteliği taşırdı. Taşköprü, hac ve ticaret yolu üzerinde olması nedeniyle, Osmanlı Devleti tarafından da özel bir ilgiye mazhar olmuştur. Birçok Osmanlı Padişahı köprüye dair emirnameler göndermiştir. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın Adana’yı işgali sırasında 1832’de, Adana Valisi Ziya Paşa tarafından 1879’da, son olarak da 2008’de onarım görmüştür. 2008’e kadar motorlu araç trafiğine de açık olan köprü, bu onarımdan sonra sadece yaya kullanımı için düzenlenmiştir.
Eklenme tarihi: 11-02-2020
Atatürk Parkı, Ulus Parkı’ndan sonra Adana’nın ikinci büyük yeşil alanı olarak 23 Nisan 1935’te Adanalıların katılımıyla hizmete girmiştir.
Parkın planını, Cumhuriyet’in erken dönemlerinde Ankara’nın şehir planını da hazırlayan Mimar Hermann Jansen çizmiştir. Parkın pek çok ihtiyacı giderecek bir etkinlik alanı olmasını düşünerek gazino, otel, konser alanı, çocuk oyun alanı, yüzme havuzu, tenis kortu, ayrıca geniş ve ağaçlı alanlar tasarlayan Jansen’in planı büyük ölçüde uygulanmıştır.
Parkın en önemli eserleri ise Atatürk Caddesi’ne bakan tarafında yer alan bronzdan yapılmış heykeller grubudur. Bu grubun en önemli elamanı, mermerden yüksek bir kaide üzerine yerleştirilmiş ayakta duran pelerinli Atatürk heykelidir. Atatürk heykeli daha aşağısında duran 3 farklı figürün arasında yer alır. Bir üçgen gibi dizilmiş bu figürlerden elinde 6 adet ok tutan çıplak erkek heykeli üçgenin tepesini temsil eder. Anıtın bir köşesinde, Kurtuluş Savaşı’nda, vurulan bir Mehmetçik’in tüfeğini devralarak mücadeleye devam eden kahraman Türk kadını; diğer köşesinde bir askerin önünde saygıyla eğilerek, askerin elindeki Türk bayrağını öpen bir kadın betimlenmiştir. Kaide ve çevre düzenlemesi Abdullah Ziya Bey, heykeller ise ülkenin önemli heykeltıraşlarından Ali Hadi Bara tarafından tasarlanmıştır.
Kasım 1937’de Adana’yı ziyaret eden Mustafa Kemal Atatürk, bu anıt kompleksini çok beğenmiş, heykeli ile bir araya geldiği ilk ve tek fotoğraf karesini burada vermiştir. Atatürk Parkı, açıldığından bu yana Adana’nın tören ve toplumsal buluşmalarına da ev sahipliği yaparak, bugün Cumhuriyet dönemiyle özdeşleşen kentin simgesel parklarından biri haline gelmiştir.
EN
Atatürk Park
Atatürk Park came into service with the participation of the people of Adana on April 23, 1935 as the second biggest green area of Adana after Ulus Park.
The planning of the park was prepared by the Architect Hermann Jansen who prepared the city plan of Ankara as well in the early periods of the Republic. The plan of Jansen was applied to a great extent based on his designs such as refreshment bar, hotel, concert area, playground, swimming pool, tennis court as well as the wide woodland, as he planned to design the park to meet plenty of needs.
The most valuable structures of the park are the group of bronze monuments situated in the area facing Atatürk Street. The most important one among these is the Atatürk’s statue standing tall with his cloak, situated over a high marble bedplate. Atatürk’s statue takes place among 3 different figures. Among these figures aligned as a triangle, the nude one holding 6 arrows in the hand represents the top of the triangle. The statue of a woman who took over the weapon of her dead husband in the War of Independence represents one corner, and the soldier with his backpack kindly holding the hand of a kneeled woman represents the other. The bedplate and the environmental planning were made by Abdullah Ziya Bey, and the monuments were designed by the country’s leading sculpture, Ali Hadi Baran.
Mustafa Kemal Atatürk, having made a visit to Adana in November 1937, admired this monument complex and it was here where he had his first and only photo taken together with his monument. Atatürk Park, doing the honours since its opening date for ceremonies and public events in Adana, has become one of the symbolic parks of the city which is identified with the Republican period.
Eklenme tarihi: 11-02-2020
Osmanlı’da zamanın belirlenmesi özellikle de namaz vakitlerinin bilinmesi büyük önem taşımaktaydı. Güneşe bakarak namaz saatlerini bildiren kimseye “muvakkit”; zamanın ayarlandığı, uğurlu gün ve ayların belirlendiği, namaz vakitlerinin tayin edildiği, astronomi ve matematik gibi derslerin verildiği yere ise “muvakkithane” denirdi. Osmanlı’da ilk muvakkit, Fatih Sultan Mehmet döneminin ünlü astronomi ve matematik dehası Ali Kuşçu’dur. Osmanlı İmparatoru Abdülaziz zamanında Hacı Bekir Sırrı, Adana’ya sürgün edilir. Kayseri, Antakya ve Mısır’da ilmi sima (yüz okuma ve karakter tahlili), ilmi nücum (astroloji ve astronomi) ve kimya dersleri alan Bekir Sırrı Bey, Büyük Saat’in bulunduğu alana bir muvakkithane yaptırır. 1871 yılında yaptırdığı bu anıt sayesinde 2. Abdülhamid tarafından on altın lira maaşla ödüllendirilir. Deli lakabıyla anılan, 1865 yılında Adana’ya vali olarak tayin edilen Halil Paşa burada yol geliştirme çalışmalarında bulunmak ister ve muvakkithane yıkılır. 1881 yılında dönemin valisi Ziya Paşa zamanında yapımına başlanan saat kulesi, 1882 yılında Vali Abidin Paşa zamanında bitirilir. O tarihlerde belediye başkanı olan Adana eşrafından Hacı Yunuszade Efendi’nin kule yapımında yardımları olmuştur. Uzunluğu 32 metre olan saat kulesi, kare prizma şeklinde olup kulenin duvarları kesme taşlarla örülüdür. Temel derinliğinin 35 metre olduğu kaydedilen kulenin, Osmanlı döneminde yapılan saat kulelerinin en uzunu olduğu belirtiliyor. İnşa edildiği dönemde, kentin her yerinden görülebilen kule, Fransızların bölgeyi işgal etmesiyle tahrip edilerek kullanılamaz hale gelir. Saat bölümü, 1925 yılında Almanya’dan getirilen yeni bir makineyle değiştirilir. İnşa edildiği ilk dönemlerde resmi dairelerdeki görevlilerle vatandaşların mesailerini bu saate göre ayarladıkları bilinen saat, vakit belirleyen güçlü sesi ile Adana'nın birçok yerinden halen duyulmaktadır. Uzun yılların etkisi ve bakımındaki aksaklıklar sonucu duran saat, 2014 yılında restore ile tamir edilmiştir.
Eklenme tarihi: 09-03-2020
Adana’da Cumhuriyet’in ilanından sonra ilk adliye binası, Seyhan Kaymakamlığı’nın kuzeyinde yer alan, Ulus Parkı’nın karşısında bulanan ahşap bir binada hizmete başlamıştır. Nüfusun ve adli iş hacminin artması sonucu Adliye Binası, bugün bulunduğu alanın arkasında yer alan Lütfiye Akkan İşhanı ile Ceyhan İş Hanı’nın bulunduğu binalara taşınır. 1940’lı yıllarda ihtiyaçları karşılayamaz hale gelince, 1945 yılında Bayındırlık Bakanlığı Ulusal Mimari Proje yarışması düzenler. Birçok mimarın çok detaylı ve çeşitli projelerle katıldığı yarışma sonucunda, Abidin Mortaş, Nizamettin Doğu ve Feyyaz Tüzüner adlı mimarların ortak çalışması olan proje birinci olmuş, 1946 yılında anıtsal bir yapı olan tarihi Adliye binasının yapımına başlanmıştır.. 1948 yılında hizmete açılan bina bodrum katıyla birlikte 3 katlı olup, yapıya güney cephe boyunca uzanan basamaklarla ulaşılmaktadır. Yapının dış cephesinde, çatıya kadar uzanan 16 adet sütunun 16 Türk devletini simgelediği söylenmektedir. Binanın güney tarafında üç girişi bulunmaktadır. Her girişin üzerinde kör balkonlar yer almaktadır. Yapı, 1990 yılında Koruma Kurulu tarafından tescillenmiştir. İş hacminin artması sonucu ihtiyaçları karşılamayan binanın yanına önce yeni bir bina yapılmış, daha sonra farklı alanlara yapılan ek binalarda yetersiz kalınca Adana’nın Yüreğir ilçesinde kapsamlı bir binanın inşaatına başlanmıştır.
Eklenme tarihi: 09-03-2020
1865 yılında Mostar’da doğan fakat yöremizde Bosnalı Salih Efendi olarak tanınan Bosna-Hersekli Salih Mişeviç Efendi, balkanlarda yaşanan karışıklıklardan kaçarak önce, Mısır İskenderiye’ye sonra Hayfa’ya ve daha sonrada Tarsus’a gelerek bir un fabrikası açar. Memleketindeki tüm mal varlığını satarak gelen Salih Efendi, yaşanan sel baskınından dolayı fabrikasının zarara uğraması sonucu ailesi ile birlikte Adana’ya göç eder. Taş Köprü’nün yanı başında, günümüzde Hilton Oteli olarak kullanılan alanda, bir un fabrikası kurarak iş hayatına tekrar atılır. 1889 yılında “Seyhan Yalıları” bölümünde bir arazi satın alarak Bosnalı Salih Efendi Konağı olarak anılacak yalıyı inşa ettirir. Ne yazık ki mimarı bilinmeyen konak, üç katlı olup odalarla beraber birçok bölümden oluşmaktadır. Çatısında her yeri gören kule anlamına gelen bir Cihannüma ‘nın da yer aldığı konağın, güney ve doğu tarafından iki girişi bulunmaktadır. Hayırsever bir işadamı olan Bosnalı Salih Efendi, 1939 yılında kendi adını taşıyan bir cami inşa ettirir. 1948 yılında, kalp krizi sonucu vefat ettikten sonra oğullarından Sinan Bosna, Hacı Ömer Sabancı ile ortaklık kurar. Bu ortaklık sonucunda, un fabrikası olarak kullanılan fabrika, Bosnalıların Bos’unu Sabancıların Sa’sını, alarak Bossa Fabrikası ismini alır. Halil Avcı tarafından 2009 yılında satın alarak restore edilen konak, günümüzde butik otel olarak kullanılmaktadır.
Eklenme tarihi: 09-03-2020
Adana’nın zengin azınlık vatandaşlarından olan fabrikatör Hovace Atanas Tirpani tarafından 1902 yılında, kızına çeyiz olarak yaptırılan konak, kırmızı boyalı olması nedeniyle halk arasında “Kızıl Konak” olarak ünlenmiştir. Her ne kadar çeyiz olarak yapılmışsa da, kısa bir müddet Tirpani Fabrikası’nın idari binası olarak kullanılmıştır. Ermeni olayları ve 1.Dünya Savaşı sonrasında azınlık vatandaşların kentten ayrılmasından sonra, atıl kalan bina , 1916 yılında kısa bir süre Alman Okulu olarak kullanılmıştır. 1918 Ekim ayında bu binayı birkaç gün karargâh olarak kullanan Mustafa Kemal Paşa, buradan ayrılarak kolorduya yerleşmiştir. Mondros Ateşkesi ile Adana’yı işgal eden Fransızların işgal komutanlarından General E. Defuieux bu binayı askeri karargâh olarak kullanmıştır. Milli Kurtuluş Mücadelesinden sonra hazineye devredilen bina, Ağazade Hulusi adlı zengin bir hayırsever Adanalı tarafından 5000 altın liraya satın alınarak, sadece eğitimde kullanılmak üzere Milli Eğitime bağışlamıştır. İki katlı olan binanın çatısının güney kısımda iki adet kare planlı cihannüması vardır. Binanın tümünde irili ufaklı 25 kadar oda bulunmaktadır. İnce tuğla ile örülmüş olan binanın, kapı, pencere, panjur ve merdiven gibi ahşap doğrama parçalarının İtalya’dan sipariş edildiği belirtilmektedir. İkinci katta caddeye bakan ve binanın giriş kapısı sahanlığının üstünde bir balkon vardır. Bu balkonun batı kısmı binaya bağlı ise de doğu kısmı bir metre yükseklikte mermer kaide üzerinde dört metre boyunda oluklu mermer sütunların üstüne oturmuştur. Sütunların bütün başlıkları iyon mimarisi tarzındadır. İlk zamanlar Kız muallim mektebi olarak kullanılan bina, Erkek Lisesi, Muhtelit Ortaokulu ve nihayet İstiklal Orta Okulu olarak günümüze kadar gelmiştir.
Eklenme tarihi: 09-03-2020
Adana’nın tarihi dokuma fabrikalarından biri olan Milli Mensucat Fabrikası, Türkiye tarihinde 7.’nci, Adana’nın ise 1.’nci tekstil fabrikasıdır. 1906 yılında Adana’nın azınlık vatandaşlarından Aristidis Kozma Simyonoğlu tarafından kurulan fabrika, yılda 5.4 milyon kuruş değerinde 150 ton iplik ve 470 bin metre Amerikan bezi üreterek bölge ekonomisine katkı sağlamaya başlamıştır. Bölge de sanayi faaliyetler henüz gelişme aşamasına giremeden Birinci Dünya Savaşı başlar. Savaş sonucunda 20 Aralık 1918’de Fransız işgaline uğrayan kent işgalle birlikte sanayi faaliyetlerde büyük ölçüde etkilenir. Kurtuluş Savaşı’nın ardından 1922 yılında Türkiye ve Adana’yı terk etmek zorunda kalan fabrika sahipleri fabrikayı Fransız Rober şirketine satarlar. Fakat doğru dürüst çalıştırılamadan fabrika, önce Milli Emlak’a daha sonra da Adanalı Tüccar Şevket Bey idaresine geçer. 1926 yılında, Adana Milletvekili Katipzade Nuh Naci Yazgan, Kayserili Mizanzade yada Has Ağazade Nuri Has, Hamamcızade Seyit Tekin ve Mirzazade Mustafa Özgür ile bir ortaklık kurarak fabrikayı ihale sonucu 240.000 lira bedelle satın alırlar. Türk edebiyatının önemli kalemlerinden olan aynı zamanda Adanalı olan Orhan Kemal Milli Mensucat fabrikasında uzun yıllar memurluk yapmış ve bu fabrikada yaşananlar romanlarına esin kaynağı olmuştur. Yazarın ünlü romanı “Bekçi Murtaza” Milli Mensucat fabrikasının gece bekçilerinden biridir. Fabrika çalışanları ve idarecileri için lojman, mahalle çocuklarının okuduğu bir ilkokul ve çalışanlar ile dışarıdan ihtiyaçları olanlara bir hastane, spor kulübü, lokal , bekar odaları tahsis etmiş ve düzenlenen bir salonda ve bahçede zaman zaman dönemin güzel filmleri getirtilerek çalışanlara ve mahalle halkına film izlenmesi sağlanmıştır. Fabrika daha sonra SSK tarafından devralınmış, biriken borçlarına istinaden bazı makineleri satması, fabrikanın tamamen durmasına neden olur. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından satın alınan Tarihi Milli Mensucat Fabrikası, restore edilerek Adana tarihi ve kültürü ile ilgili farklı temaların sunulduğu büyük bir müze kompleksi haline getirilmiştir.
Eklenme tarihi: 09-03-2020
Seyhan Nehrinin kıyısında yer alan yalılarından biri olan konak, 1882 yılında Fransız Reji (Tekel) çalışanları için idare ve lojman binası olarak inşa edilmiştir. 1902 yılında Ramazanoğullarından Suphi Paşa tarafından satın alınan konağa, ilave bölümler eklenmiştir. 15 Mart 1923 ve 13 Ocak 1925 tarihlerinde bu konakta misafir edilen Mustafa Kemal Atatürk eşi Latife Hanım’la bu konakta ikamet etmiştir. Uzun müddet kullanılmayan konak, 1981 yılında restore edilerek Atatürk Bilim ve Kültür Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Atatürk’ün Adana Seyahatlerinin fotoğraflarının, etnografik malzemeler ile sergilendiği müze de, Kurtuluş Savaşı sırasında Adana ve çevresinin mücadelesi anlatılırken diğer taraftan da, 19. yüzyıl Adana yaşantısı hakkında bilgi verilmektedir. Müze kütüphanesi’nde en eskisi 1921 yılına ait Tarihi Adana Gazeterini inceleyebilir, avlusunda çay molası vererek, tarihi dokuyu hissedebilirsiniz. Atatürk’ün Adana’ya geliş tarihi olan 15 Mart’ta, her yıl; bu bina önünde resmi tören düzenlenmektedir.
Eklenme tarihi: 09-03-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Adana’nın en eski tarihi eserlerinden biri olan, Taş Köprünün batı bölümünden başlayan bu cadde de, Roma döneminde sütunlu bir yolun olduğu söylenmektedir. Bu düşünceyi, cadde üzerinde yer alan, Merkez Bankası’nın inşası sırasında “Lir çalan Orpheus Mozaiği”nin çıkması desteklemektedir. Abidin Paşa Caddesi, ismini 1881-1885 tarihleri arasında Adana’da valilik yapan Abidin Paşa’dan almaktadır. Hariciye Nazırlığı (Dışişleri Bakanlığı) görevine kadar yükselmiş, yedi dil bilen eğitimli ve kültürlü bir devlet adamı olan Abidin Paşa, valiliği döneminde dar ve biçimsiz olan bu caddenin işlevsiz kalmasına göz yummamış. Burada yer alan bazı binaları yıktırarak, bazılarını da tıraşlatarak caddeyi, Taş Köprü başından, Tarsus Kapısı (caddenin sonu) denen mevkiiye kadar genişletmiştir. Cadde ilk zamanlarda olduğu gibi, günümüzde de iş merkezinin olduğu bir mevkii olmuş, Adana Ticaret Odası başta olmak üzere yerel ve ulusal bankaların şubeleri bu cadde üzerinde açılmıştır. Bu sebeple cadde halk arasında Bankalar Caddesi olarak da anılmaktadır. Adananın ilk pamuk çırçır fabrikalarından biri olan Fransız mühendis J.Daudet’in Fabrikası da bu cadde üzerinde bulunmaktaydı. Bu fabrikanın yerinde günümüzde Türkiye İş Bankası bulunmaktadır. Abidin Paşa, 1943 yılında dönemin siyasi yapısından dolayı, Adana’yı bir kaç yıl, zorunlu ikametgah olarak seçen, ressam Abidin Dino ve karikatürist Arif Dino’nun dedesidir. Ve ne tesadüftür ki Abidin Dino, dedelerinin adını taşıyan bu caddede yer alan, kentin önemli gazetelerinden Türksözü Gazetesi’nde çalışmış ve bu cadde üzerinde oturmuştur.
Eklenme tarihi: 09-03-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Eklenme tarihi: 10-05-2020
Eklenme tarihi: 17-07-2020
En yüksek noktasını 2400m yüksekliğindeki Akdağ’ın oluşturduğu Toroslarla çevrili Karaisalı ilçe merkezi 250m yüksekliğinde geniş bir ovaya kuruludur. Yoğun tarım faaliyetlerinin gerçekleştiği bu verimli ova etrafında bulunan akarsular ile beslenmektedir. Batıda Çakıt Çayı doğuda Üçürge Suyu Çayı kuzeyde Körkün Çayı ile çevrili ilçe, bu akarsuların şekillendirdiği eşsiz bir coğrafyaya ev sahipliği yapmaktadır. Bunun yanı sıra Adana’nın içme suyu ihtiyacını karşılayan Çatalan Barajı ile birlikte Nergizlik Barajı da ilçenin önemli su alanlarını oluşturmaktadır.
Midilli adı ile tarihi Roma dönemine uzanan Karaisalı, Selçuklular’ın burayı işgali ile ilerleyen zamanlarda “Çeçenli” olarak anılmıştır. 1360 yılında İlçenin adı, Adana’nın Ramazanoğlu Beyliği yönetimine geçmesi ile birlikte özellikle Çeçenli ve Kızıldağ’ın alınmasında mücadele eden “Kara İsa Bey”den gelmektedir.
Yerleşim tarihi İpekyolu üzerinde bulunması nedeniyle Gülek Boğazı yolu ve Bağdat Demiryolu inşa edilene kadar hac ve tüccar kervanlarının uğrak yeri idi.
Kurtuluş savaşı yıllarında ise düşman işgaline uğramayan Karaisalı, savaş esnasında stratejik bir harekat noktası olmuştur.
Eklenme tarihi: 17-07-2020
Karaisalı, Akdeniz ikliminin özelliklerini taşımaktadır. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Ortalama yağış miktarı 917 mm'dir. Özellikle yaz döneminde nem yüklü sıcak bir hava görülmektedir. Bölgede 38 yıllık ortalama sıcaklık 18.3 °C'dir. En soğuk ay Ocak (8.82 °C), en sıcak ay ise Ağustos'tur (27.5 °C).
Eklenme tarihi: 17-07-2020
Karaisalı’nın kanyon ve vadilerle dolu büyüleyici doğasını hissetmenin en güzel yolu doğa yürüyüşleri ve kamplardır. Çakıt Vadisi’ne uzanan Kapıkaya Kanyonu, çeşitli rotalar ve tırmanış güzergahlarıyla doğa sporlarının her türlüsü için eşsizdir. Kanyonun içerisinde Bahçecik Şelalesi’nin bulunduğu yerde kamp yaparak şelalenin sesi eşliğinde yıldızları izlemek buradaki eşsiz deneyimlerden biridir. Kanyonun sonu sizi meşhur Varda Köprüsü’ne ulaştırır. Devasa ölçekteki bu başyapıtı en iyi kanyon içerisinde yürürken gözlemleyebilirsiniz.
Karaisalı’yı keşfetmenin bir başka yolu da yaylalardan geçer. Yazın bunaltıcı sıcaklardan kaçmak, kışın kardan adam yapmak için yaylalara giden Çukurovalıların yayla keyfi için tercih ettikleri popüler destinasyonlardan biri de Kızıldağ yaylasıdır.
Eklenme tarihi: 17-07-2020
Karaisalı, kekik kokulu pirzolaları, kendine has sucuğu, nefis köy peynirleri ya da taptaze yeşillikleri ile yapılan sıkmaları ve gözlemeleri ile oldukça meşhurdur. Karaisalı’nın bu lezzetli yerel mutfağını en doğal hali ile deneyimlemek için Hacıkırı, Kızıldağ, Salbaş ve Demirçit gibi çeşitli yaylaları ve köyleri ziyaret edebilirsiniz.
Et yemekleri ile tanınan Adana mutfağının bir sürprizi olarak Karaisalı, kırsal bölgelerinde yetişen antioksidan deposu yabani ve yenilebilir otları ile oldukça meşhurdur. Karaisalı’da 54 familyadan 124 cinse ait 180 bitki türü bilinirken, bu bitkilerin 61’i yenilebilmekte bu bitkilerden oluşan özgün tarifler yörenin müthiş zeytinyağı ile birlikte bahar aylarında sofraların aranan yemekleri olmaktadır. Kocaveliler, Kapıkaya, Altınova, Durak, Murtçukuru, Bucak, Demirçit, Bolacalı ve Kıralanı kırsallarında yerel halk bahar aylarında yeşeren radika, hindiba, hardal otu, yabani kuşkonmaz gibi bitkileri toplamayı yalnızca yemek için değil aynı zamanda bir baharı karşılama etkinliği olarak da büyük bir heyecanla yapmaktadır.
Bolahat Restoran (alkollü/et/alabalık)– Demirçit Köyü’nde doğal su kaynağı üzerine kurulu havuzların etrafında arkada sırtını demiryolunun geçtiği tepeye dayamış geniş bir ova manzarasına hakim restoran, bölgenin en keyifli alabalık tesislerinden biridir. Lezzetli et ve balık yemeklerinin yanı sıra köy ürünlerinden oluşan kahvaltısı hafta sonlarının vazgeçilmezi. Gitmeden mutlaka rezervasyon yaptırmalısınız!
(0322) 568 22 74
Tahtapark Restoran (alkolsüz/et/kahvaltı) – Varda Köprüsü’nün bulunduğu Kıralan(Hacıkırı) Köyünde kışın içerde kütür kütür yanan sobasının etrafında yazın keyifli bahçesindeki meyve ağaçlarının gölgesinde, tamamı köyde üretilen malzemelerle hazırlanan kahvaltı ve yemeklerin tadını kolay kolay unutamayacaksınız. Kahvaltı için gidiyorsanız mutlaka öncesinde sıcak keçi sütü ve enfes yoğurdundan istemelisiniz!
+90 536 763 60 19
Varda Çardak Cafe (alkolsüz/kahvaltı/içeçek) – Karaisalı Belediyesi’nin işlettiği cafe geniş terasının sunduğu panoramik Varda Köprüsü manzarasıyla buraya gelenlerin hayran kaldığı bir mola noktası. Yerel otlardan yapılan çaylar eşliğinde bölgenin en lezzetli peynirlerinden ve yeşilliklerinden yapılan sıkma ve gözlemesinden tatmak için en doğru adres! Ayrıca köylerden gelen salça, pekmez, bal, yabani otlar ve diğer birçok ürünü de buradan satın alabilirsiniz.
(0322) 551 32 80
Külahlıoğlu Kasabı (alkolsüz/et/sucuk) - Kızıldağ yaylasında 4 mevsim hizmet veren bu salaş aile işletmesi; özellikle kışın sucuk severlerin uğrak noktası. Kendi etlerinden hazırladıkları enfes dana etinden sucukları ve kekik kokulu pirzolaları ister oturup orada yiyebilir isterseniz eve götürebilirsiniz.
05358620434
Öz Salbaş Kasabı (alkolsüz/et/sucuk)- Adana’ya oldukça yakın olan Salbaş’ta yumuşak ve lezzetli pirzolasının yanında servis ettiği lezzetli köy domatesli mezeleri ile de meşhur olan işletmede aynı zamanda oldukça lezzetli kendi yapımları sucuklar da servis edilmekte.
0533 692 55 48
Murtçular Kebap (alkolsüz/et/sulu yemek)- Karaisalı ilçe merkezinde kebap, lahmacun ve sulu yemek alternatiflerini birlikte bulabileceğiniz oldukça lezzetli esnaf lokantası tadında nezih ve şirin bir işletme.
0544 818 01 15
Eklenme tarihi: 17-07-2020
Kapıkaya Kanyonu - Çakıt Vadisi
Adana’ya sadece 40 km uzaklıktaki kanyon Çakıt Çayı Pozantı Belemedik’te girdiği kanyondan Kapıkaya mevkiinden çıkarak bundan sonraki yolculuğunu ova boyunca sürdürür. Dağın adeta bir kapı gibi açılarak Çakıt’ın ovayla kucaklaştığı bu nokta, bu ilginç görüntüsüyle kilometrelerce öteden fark edilir. Kanyon boyunca Varda Köprüsü’ne kadar 7 km’lik yürüyüş yapabilirsiniz. Yaklaşık 3 saat süren, çok zor olmayan bir güzergah. Herkesin ziyaret edebilmesi için yer yer yürüyüş platformları da yapılmış. Tamamını yürümek için olmasa da kanyonun ilk kısmını gezmeye gelen çok.
Çakıt’da Kaya Tırmanışı Çakıt vadisinde ‘spor tırmanış’ olarak bilinen kaya tırmanış sporuna uygun uzmanlar tarafından tırmanışa uygun hale getirilmiş 200’den fazla rota bulunmaktadır. Vadinin birçok farklı bölgesinde konumlandırılmış rotalar var. Fakat ulaşımı en kolay tırmanış rotaları vadinin girişinden 10 dakikalık yürüyüş mesafesindeki bölge. Bu bölge Kolonet Sektör olarak adlandırılmakta ve hali hazırda 14 rota bulunmakta. Farklı zorluk seviyelerine sahip bu rotalar için temel tırmanış malzemeleri ve kaya tırmanış eğitimi olmadan tırmanmak mümkün değildir. Çakıt vadisinin içinde çadır kampı yapabilirsiniz. Kamp bölgesinde içme suyu bulunmuyor. Bu nedenle içme suyunuzu taşımanız gerekiyor. Kamp bölgesi vadinin girişinden yaklaşık 20 dakika yürüyüş mesafesinde ahşap çardakların olduğu yerde.
Dokuzoluk (75 km) Karaisalı’ya 27 km mesafede, Boztahta Köyü yakınlarındaki Dokuzoluk Mesire Alanı, Eğlence Irmağı üzerinde güzel bir piknik yeridir. Dar bir boğazdan geçen Eğlence ırmağı üzerindeki mesire alanında kamelyalar, piknik masaları, mangal yerleri, mescit, umumi tuvalet ve çeşmeler mevcut. Nehir sularında yüzebilir, balık avlayabilir ya da etrafta doğa yürüyüşü yapabilirsiniz. Restore edilen tarihi bir değirmenin yer aldığı tek odalı bina şark odası olarak düzenlenmiş. Geceleri aydınlatılıyor, etrafında kamp kurmak da mümkün. Mesire alanı yakınlarında lokanta yok.
Varda Köprüsü 76 km / 1:18”
Adana’nın Karaisalı İlçesi, Hacıkırı Köyü’nde yer alan köprü 171 metre uzunluğunda olup 2. Abdülhamid zamanında Almanlar tarafından yapılan İstanbul-Bağdat demiryolunun en can alıcı yapılarından biridir. Bu yüzden Alman Köprüsü olarak da tanınır. Yerden 99 metre yükseklikte ayaklarıyla, derin bir vadi geçişini sağlayan köprünün inşaatı sırasında birçok Alman ve Türk işçi hayatını kaybetmiştir. Varda isminin de, köprüye malzeme indirip çıkarırken sıkça kullanılan “Vardı Ha!” ünleminden kaynaklandığı düşünülmektedir. Dönemin mühendislik şaheserlerinden biri olan köprü taş örme tekniğiyle yapılmış olup, hafifi bir açıya virajlı tasalrnamış olması da özgün yanlarından biridir. Köprüyü üzerinden tren geçerken fotoğraflamak heyecan verici bir klasik. Aksiyonseverler Varda’ya, Kapıkaya Kanyonu boyunca 8km.lik bir doğa yürüyüşü yaparak ulaşabilirler ki en güzeli de budur zaten! Son olarak, James Bond Skyfall filminin aksiyon sahnelerinin de burada çekildiğini de ekleyelim!
Hacıkırı-Belemedik arasındaki 20 km.lik doğa yürüyüşü Adana ve çevresindeki en popüler ve gerçekten de en güzel yürüyüş rotalarından biri. Yürüyüşe Kapıkaya’dan başlamak da mümkün.
Kesire Han: Altınova köyünde, Çakıt Irmağı kenarında tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Kesire Han, “Bayrampaşa Kervansarayı” veya “Çakıt Hanı” isimleri ile de bilinmektedir. Osmanlı Padişahı 4.Murat’ın Sefavi hükümdarının, Osmanlıya bağlı Bağdat şehrini ele geçirmesi üzerine çıktığı seferde, ordunun Adana Bölgesinde konaklaması için Sadrazam Bayrampaşa tarafından inşa ettirilerek 1637 yılında tamamlanmıştır. Hac ve İpekyolu üzerinde bulunması nedeniyle zaman içerisinde tüccarlara ve hacılara ev sahipliği yapmıştır. 20 YY başlarında Toros Tünelleri ve Gülek Boğazı Yolu’nun açılması ile birlikte önemini kaybeden yapıdan günümüze yalnızca dış duvarları ulaşmıştır.
Kızıldağ Yaylası Karaisalı’dan 27km uzaklıkta bulunan 1650m yükseklikteki Kızıldağ yaylası yazın serinlemek kışın kar görmek için ziyaret edilen Adana’nın sevilen yaylalarındandır. Kızıldağ’ın yayla olarak önem kazanması Ramazanoğlu Beyliği dönemine uzanmaktadır. Ramazanoğlu Beyliği’nin Kızıldağ’daki imar faaliyetleri çerçevesinde buraya; cami, medrese, çarşı, hamam, değirmen gibi yapılar inşa edilmiştir. Evliya Çelebi Seyahatname’de “Mülkü Osmanlı’daki yetmiş yaylanın hepsini temaşa ettim. Gezdim. Fakat; Erzurum’un Bingöl yaylası ile Adana’nın Ramazanoğlu yaylası gibi yayla görmedim” diyerek Kızıldağ’ın o dönemde de ne kadar güzel bir yayla olduğuna dikkat çekmiştir. Çeşitli festival ve doğa etkinliklerinin de gerçekleştiği yaylada Geleneksel Kızıldağ Karakucak Güreşleri Ağustos 2020’de 535. kez gerçekleştirilecektir. Karakucak, Oğuz kökenli Türklere özgü, çimen üzerinde güreşilen yağsız bir güreş stili olup, memleketin en prestijli güreş müsabakalarından biridir.
Keçi Kalesi (Çevlik Kalesi)- İlçenin 40 km. kuzeydoğusundaki Etekli köyünün 7 km kuzeyindeki Tereli Yaylasından 4km’lik oldukça zorlu bir tırmanışla kaleye çıkılabiliyor.
Yanık Kale (Çevlik Gözetleme Kulesi) – Keçi Kalesi ve Barakdağı arasında kalan vadi içerisinde yer alan Roma döneminden kaldığı düşünülen kaderine terk edilmiş bir gözetleme kulesi. 15 kmlik bir doğa yürüyüşüyle ulaşılabilir.
Milvan Kalesi Karakılıç köyü yakınlarındaki kale, Çakıt nehri kıyısında, önünden geçen kervan yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla Roma döneminde yapılmıştır.
Nergislik Köyü Merkeze 7 km mesafedeki köy nergiz çiçeklerinin çokluğuyla meşhurdur. Baraj gölünün olduğu köyün etrafı da ormandır. Köyde Tahtacı olarak tanınan, Akdeniz bölgelerinin ormanlık yörelerinde yaşayan ve ağaç işçiliğiyle uğraşan Türkmenler, gelenek ve göreneklerini yaşatmaktadır.
KAYA TIRMANIŞI
Buraya kadar olan kısım oldukça rahatlatıcı ve huzur verici. Eğer buna biraz da macera eklemek isterseniz kayalara göz atmanızı öneririm. Dik kayalara tırmanan çılgın dağcıları görebilirsiniz.Çakıt vadisi kaya tırmanıcılarına dünya standartlarında bir kaya kalitesinde, bu sporu yapmaya çok uygun şartlar sağlamaktadır. Bu bölgede ‘spor tırmanış’ olarak bilinen tırmanış sporuna uygun 200 rota tırmanış uzmanları tarafından hazırlanmış durumda. Vadinin içerisindeki tırmanış hatları(rota), emniyet standartları yüksek malzemeler ile tırmanışa hazır hale getiriliyor. Bu işi yapan bir ekip, rotaları hazırlayıp tırmanışın yayılması için gönüllü olarak çalışıyor. Rotaları açıyor, temizliyor, adlandırıyor ve bilgilerini kaydediyorlar. Her zorluktaki bu rotalar tırmanış sever tüm insanlar tarafından kullanılıyorlar.Tırmanış rotalarının tamamıaynı yerde değil. Vadinin farklı bölgelerinde konumlandırılmış rotalar bulunmaktadır. Fakat ulaşımı en kolay tırmanış rotaları vadinin girişinden 10 dakikalık yürüyüş mesafesindeki bölge. Bu bölge Kolonet Sektör olarak adlandırılmakta ve hali hazırda 14 rota bulunmakta. Farklı zorluk seviyelerine sahip bu rotalar için temel tırmanış malzemeleri ve kaya tırmanış eğitimi olmadan tırmanmak mümkün değildir. Bu nedenle sizler de bu zevki tatmak isterseniz bunun için bir eğitim almanız gerekiyor.
Konaklama : Bölgede konaklayacağınız bir yapı mümkün değil. Kamp alanında içme suyu bulunmuyor. Bu odada içme suyunuzu taşımanız gerekir. Kamp bölgesi vadinin girişinden yaklaşık 20dakika yürüyüş seçenekleri ahşap çardakların olduğu yerde.
Eklenme tarihi: 17-07-2020
Ağustos-Eylül-Ekim aylarında Karaisalı’nın dağlarına giderseniz yol kenarlarına dikkatli bakın! Göreceğiniz mor-siyah-beyaz-sarımtırak renklere bürünmüş çalılıklar burada yetişen yabani maki ailesinin; murt, hambelis, alıç gibi türleridir. Yol kenarında kısa bir mola verip bu yabani meyveleri dalından toplayarak tadabilir ya da yanınıza alıp çayını yapabilirsiniz!
Haziran-Temmuz ayları Çukurova’nın bereketli topraklarında altın gibi parlayan ayçiçeklerinin mevsimidir. Adana’dan Karaisalı’ya giden yol üzerinde ve Karaisalı’nın köylerine giden yollar üzerinde uçsuz bucaksız ayçiçeği tarlalarının oluşturduğu kırsal peyzajı fotoğraflamadan geçmek istemeyeceğiniz güzellikte!
Eklenme tarihi: 17-07-2020
Adana’nın Aladağ ilçesi ismini, ilçenin hemen kuzeyinde yer alan ve Türkiye’nin en görkemli dağlarından biri olan Aladağlar’dan alıyor. İsminin hakkını tam anlamıyla veren ilçe neredeyse tamamıyla dağlık. Çatalan Baraj Gölü’nün kuzeyindeki 130 metre yükseltili tepeliklerden başlayan ilçe, kuzeye doğru Aladağlar’ın 3000 metrenin üzerindeki zirvelerine doğru yükseliyor. Yörüklerin yüzyıllarca göçebe bir yaşam sürdüğü ve yöreye ilk yerleşen Türkmenlerin Karsantı diye adlandırdığı ilçenin muhteşem ve serin yaylaları, nüfusun yazın 70.000’e dayanmasına neden oluyor. İlçe’nin bir birinden bakir birçok köşesinde ayrıca, çoğunun işareti bile olmayan Ortaçağ’dan kalma birçok gözetleme ve savunma kaleleri, köprü ve kiliseler keşfedilmeyi bekliyor.
Eklenme tarihi: 17-07-2020
İlçede Roma, Bizans ve 11-13 YY. arası bölgede lokal egemenlik kuran Ermeniler’e ait kalıntılar dikkat çekiyor. 12. YY’dan itibaren bölgeye yerleşen Türkmen boylar Toroslar’la Akdeniz arasındaki bu engebeli coğrafyaya hakim olmuş, davar sürülerini güderek göçebe bir hayatı yüzyıllarca sürdürmüşler. 1516 ‘da Ramazanoğullarıyla birlikte Osmanlı topraklarına dahil olan ilçe, 1719-1865 arasında Karsantıoğulları beyliğinin kontrolü altındaymış. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Fransızlar’ın elinden 30 Mart 1920’de kurtarılan ilçe Milli Mücadele’nin de önemli merkezlerinden birisi olmuş. 1973’de belediye teşkilatı kurulmasının ardından, 1987’de ilçe olana kadar Karaisalı’ya bağlı bir bucakmış.
Aladağlar’ın %97’si ormanlık alan olup, ilçe inanılmaz zenginlikte bir floraya sahip. Yörede görülen 1108 bitki türünden 392’si yalnızca Türkiye’de, 26’sı da sadece Aladağ’da görülüyor. Ayrıca bölgede yer alan çok çeşitli ağaç türleri arasında akçam kerestecilik piyasasında POS olarak biliniyor ve ilçe ekonomisinde önemli bir yeri var.
Eklenme tarihi: 17-07-2020
Adana’dan Aladağlar’a Karaisalı ya da İmamoğlu ilçeleri üzerinden ulaşabilirsiniz. Aladağ ve İmamoğlu ilçeleri arasında sınır oluşturan Seyhan nehri üzerindeki Boztahta Köprüsü, Adana merkez çıkışlı turlarda, ilçeyi keşfetmek için en sık kullanılan yoldur. Köprünün Aladağ tarafında “Serin Olun, Aladağ’dasınız” yazısı sizi ilçeye karşılıyor. Hemen ilerideki Köprübaşı Kafeyi Aladağ Belediyesi işletiyor ve hem kahvaltı kalitesi hem de hizmet ve manzara 10 numara.
Boztahta Köprüsü’nden birkaç kilometre ileride Seyhan Nehri üzerine kurulmuş olan Baraj, çevrenin yapısını bir miktar değiştirmiş. Köprüden 2 kilometre sonra Simit Şelalesi’ne nehir boyunca giden 3 kilometrelik toprak bir yolla ulaşılıyor. Simit Şelalesi yaklaşık 10 metreden bir gölete akıyor. Yanı başındaki Yedigöze Barajı doğayı ve çevrenin bakirliğini olumsuz etkilemiş olsa da şelale kesinlikle görmeye değer.
Yaylaları ve çevredeki antik yerleşimleri keşfederek bir gün geçirdikten sonra Karaisalı tarafından Adana’ya dönebilirsiniz. Eğer ilçede bir gece geçirirseniz ertesi gün Aladağlar Milli Parkı ve Küp Şelalerini de keşfederek bir dönüş rotası çizebilirsiniz.
Konaklama
►Aladağ Kocagöz Otel 11 odalı ve kaloriferli otel Aladağlara giden yol üzerinde ve odaları olmasa da bahçesi Aladağların muhteşem zirvelerini görüyor. Sucak Orman Deposu Yolu, Aladağ 0533 263 95 94
►Aladağ Dağ Otel Ana yol üzerindeki 16 odalı otelin alt katındaki lokantası Aladağ ilçe sakinlerinin de uğrak noktası. Adana-Aladağ anayolu üzerinde. 591 83 03
Eklenme tarihi: 17-07-2020
Aladağ’da yer alan her bir köy başlı başına yayla olma özelliği taşıyor ve yazları birçok yaylacıyı ağırlıyor. Ağcakise, Başpınar ve Kosurga Yaylaları, merkez Aladağ ilçesi yakınlarında bir birine birkaç km. mesafede yer alıyor. Acıman da bölgenin gözde yaylaları arasında.
Acıman Yaylası: Aladağ merkezden 2200 metre yükseklikte, orman sınırının da üstünde Aladağlar’a son derece yakın bir noktada yer alıyor. Yaylanın sarı su diye bilinen suyunun ciddi anlamda şifalı olduğuna, mide, böbrek ve cilt hastalıklarına iyi geldiğine inanılıyor. Dağ yollarını takip ederek Kapuzbaşı tarafına inen (zorlu) bir yol da var.
Meydan Yaylası: Ahşap ve taş yayla evleri, kır lokantaları ve yöresel kahvehaneleriyle, ardıç, çam, köknar, sedir ve meyve ağaçlarıyla iç içe bir yayla. Ormanlık alan yakınlarında kamp yapmak mümkün.
Yürüyüş Parkuru: Bölgede Orman Müdürlüğü tarafından Meydan Yaylası Eko Turizm Alanı olarak belirlenmiş ve rota işaretlemesi yapılmış güzel bir yürüyüş parkuru var. Rotaya Aladağ-Meydan Yaylası karayolu üzerinde iki noktadan girmek mümkün. (haritada 18 ve 19 olarak işaretli)
Tabelada Hasan Dede olarak işaretlenen mevkiden başladığınızda Yunakpınarı (2700m) ve Meydan Kalesi’ne (4900 m.) ; Kömüroluğu mevkinden Mavriyan (2400 metre) ve Başkanın Çardağı’na (7700 metre) yürümek mümkün. Araçlar Kömüroluğu’ndan, 1300 metre yükselikte ve kış aylarında çoğunlukla kar kaplı Mavriyan Yaylası’na kadar ulaşabiliyor. 1500 metre rakımda yer alan Başkanın Çardağı’na ise, Mavriyan’dan yaklaşık 5 km.’lik bir doğa yürüyüşü yapılarak ulaşılabiliyor. Mavriyan’da Ocak ayında bir de Kardan Adam Festivali yapılıyor.
Meydan Kalesi: Oldukça iyi durumda taş örgülü, Horosan harçlı bir Ortaçağ Kalesi. Kalenin güneydoğusunda bir şapel yer alıyor. Burçlarından kuzeyde Aladağlar, güneyde ise Toroslar’ın kademe kademe alçalarak ovayla kucaklaşması rahatlıkla görülebiliyor.
Kale, yaylanın hemen kuzeyindeki tepenin üstünde; çıplak gözle görülebiliyor. Kalenin tam altına kadar gelebilmek için aylardan yaz ya da dört çeker bir aracınız olması lazım. Meydan Yaylasının içinden geçerek Meydan Marketi sağda bırakarak 1 km kadar devam edin. Yolun sağında yer alan çardaktan tekrar sağa sapan yol sizi kaleye götürecek. Yine de, aracınızı bıraktığınız noktadan kaleye 10 dakika kadar dik bir tırmanışa hazırlıklı olun.
Tekir Gediği: Yayla merkezindeki Meydan Market önünden sola devam ettiğinizde Tekir Gediği Seyir Tepesine ulaşılıyor. Bu bölgede Aladağlar’ı gören noktaların hepsi inanılmaz manzaralar sunuyor ve Tekirgediği de bunlardan biri.
Simit Şelalesi Yaklaşık 10 metreden bir gölete akıyor. Yanı başındaki Yedigöze Barajı doğayı ve çevrenin bakirliğini olumsuz etkilemiş olsa da şelale kesinlikle görmeye değer.
Küp Şelalesi Yaklaşık 1,5 km lik bir kanyonun içinde yer alan Küp Şelalesi, Zamantı Irmağı üzerinde yer alan 10 adet şelaleden oluşuyor. Suyun aktığı yüzeyler yeşil bir yosun örtüsüyle kaplı. Şelalelerin bulunduğu vadi boyunca 700-800 metrelik bir yürüyüş yaparak tüm şelaleleri görmeniz mümkün. İsterseniz şelalelerin çevresinde 5 km’lik rahat bir yürüyüş yaparak de gezebilirsiniz. Yazın mayonuzu alın, küçük göletlerde suya giren çok.
⇒ Amacınız Adana’dan direk şelaleye gitmekse Kozan yolu üzerinden 140 km / 135 dk. süren bir yolu var. Ayrıca buradan, Aladağlar Milli Parkı’na çıkan, dik bir dağ yolu da var. (33 km / 75 dk.)
Hotalanı Gözetleme Kulesi: Posyağbasan köyünde yer alıyor. Araziye hakim bir noktadaki Kule kalker taş örgülü, tonozlu tek mekanlı bir yapı. Etrafında başka kalıntılar da var.
⇒ Posyağbasan köyünde sola doğru Gerdibi ve Çömekli köyü ayrımı var. Tam bu noktada sola değil sağa giren yola sapın. Az ileride, yol sağa kıvrılır kıvrılmaz solda toprak bir orman yolu göreceksiniz. Aracınızı park edin ve yürüyüşe başlayın. 15 dakikalık hafif rampalı keyifli bir yol. Ayrımlarda solu takip edin, düzlüğe ulaştığınızda karşıda kaleyi göreceksiniz.
Tamrut Kalesi: Çömekli köyünün hemen kuzeyinde Eğlence Çayı’nın aktığı ovaya sarp bir kayalıktan bakan taş örgülü dört burçlu, oldukça sağlam kalmış kalenin 12 yy.dan kaldığı düşünülmektedir. Kalenin doğusunda küçük bir kilisesi de vardır. Köydeki diğer yapı kalıntılarıyla birlikte düşünüldüğünde Orta Çağ'da bölgede muhtemelen bir derebeylik bulunmaktaymış. ⇒ Çömekli köyünün futbol sahasının hemen üstündeki tepeye çıktığınızda sağda kale gözüküyor. Köyden 20 dakikalık yürüyüş mesafesinde.
Eğni Yaylası ve Kalesi: Eğlence Çayı'nı oluşturan Eğni Deresi yemyeşil minik bir vadi boyunca akıyor. Eğni Yaylası Karadeniz’deki minik yaylaları anımsatan, dağların arasında yeşil bir yayla. 2 adet burca ve bir sarnıca sahip olan Eğni Kalesi moloz taş örgülüdür.
⇒ Anayolun her iki tarafından da dereye paralel giden yaklaşık 5 km'lik stabilize bir yol var. Kaleye gidecekseniz, derenin batısından yaylaya sapan yolu takip edin. Yolun bittiği noktada minik güzel bir şelale var. Kafanızı kaldırdığınız anda da Eğni Kalesi'ni göreceksiniz. 15 dakikalık yürüyüşle kaledesiniz. Derenin karşısına geçip, biraz ileride suyun kaynadığı pınara da yürüyebilirsiniz.
Eklenme tarihi: 04-08-2020
Akören beldesi ve devamında Uzunkuyu, Mazılık ve Yeniköy köylerine giden 15 km’lik yol üzerinde, detaylı araştırma yapılmamış birçok tarihi kalıntı ve arkeolojik alan bulunuyor.
Akören Harabeleri, Akören-Mazılık yolunun 2. km'sinde yer alıyor. (Dayılar köyü sapağına geldiğinizde solunuzdaki kalker tepenin üzerinde kilise kalıntılarını çıplak gözle görebilirsiniz.) Bölgede 7. yüzyıla tarihlenen Bizans kilisesinin daha sonraları Ermeniler tarafından da kullanıldığı ve buranın 12 yy. Ermeni Agner Manastırı (Eğner) olduğu düşünülüyor. Ermenice Agner su kaynakları, ağoren de değirmen anlamına geliyor. Agner ve Ağoren’in Eğner ve Akören’e isim benzerlikleri bazı ipuçları veriyor. Bir zamanlar Seyhan Nehri kıyısında bir doğa harikası olan Eyner köyü su değirmenleriyle ünlüymüş lakin kaderin cilvesi, köyün büyük kısmı şimdi baraj sularının altında kalmış. Ayrıca manastır etrafında ve bölgenin tamamında görülebilen “taş setlerle oluşturulan teraslara” bakıldığında yöreye özgü tarımsal üretim yöntemlerinin binlerce yıldır kullanıldığı ve bölgenin “kadim bir tarımsal üretim havzası” olduğu düşünülüyor. Bölgede kesme blok taştan ve süslemeleri de olan iki kilise ve bir hereon (anıt mezar) kalıntısı var. Kiliselerden güney tarafında yer alana ulaşmak kolay ancak ikincisi için fundalık alanda biraz yıpranabilirsiniz. Ayrıca iki kilise arasında kalan bölgede birçok başka kalıntı da var. Buraya yine çok yakın bir bölgede Akören Civanbey Mahallesi'nde de 6. yüzyıla tarihlenen bir Ovalık Kilikya Kilisesi ve 3 adet anıt mezardan oluşan bir arkeolojik alan var. Uzunkuyu Kayabaşı Köyü girişinde de kesme taş bloktan yapılma kilise kalıntıları bulunuyor. Bazı taşlarda bitki ve haç motifleri gözleniyor. Mazılık köyünde de oldukça büyük bir kilise kalıntısı ve kaya mezarları var. Kiliseyi görmek isterseniz, köye girip yolun bittiği yere kadar giderek aracınızı bırakmalı buradan da 10-15 dakika kadar keçi yolunda yürümeniz gerekiyor. Hiçbir işaret yok ama köyden birileri (Tahsin’i sorun!) size yardımcı olabilir. Masiret Yaylası'nda ise Mahyalar Ören Yeri diye anılan antik bir yerleşim var ve köyün birçok yerine kalıntılar dağılmış durumda. Gireğiyeniköy’de de bir kale, Kızıl Kilise ve çevreye yayılmış başka birçok kalıntı var. Buranın da antik bir köy yerleşimi olduğu düşünülüyor. Kale, köyün mezarlığının hemen üstünde. Köyün çıkışına doğru sol tarafınızda.
Eklenme tarihi: 04-08-2020
Aladağlar Milli Parkı’na Aladağ ve Pozantı ilçeleri üzerinden olmak üzere 2 farklı rota takip edilerek ulaşılabilir.
Kapuzbaşı Şelalesi ve Hacer Ormanı: Kapuzbaşı Şelalesi Aladağların ormanlık güney yamacında 730 metre rakımda, birbirlerine kısa mesafelerle dizili 7 şelaleden oluşur. Kapuzbaşı, Toroslara ve Aladağlara mahsus olan yer altı Karst derelerinin yüzeye çıktığı nokta olup yaz-kış suları hiç kesilmez ve 2-3 kilometre ileride Zamantı Irmağı ile birleşir. Doğudaki üçüne Takım Şelale adı veriliyor ve oldukça yüksekten akıyor. Elif Şelalesi ise yayvan ve dağınık olup çevresi manzara seyir yeri. 30-70 metre yükseklikten akan şelaleler bu anlamda, Türkiye’deki en görkemli şelalelerin başında yer alıyor ve kesinlikle görmeye değer. Yazın şelalenin altına girmek de iyi bir fikir!
Kapuzbaşı turistik bir bölge ve civarda şelalelerle iç içe birkaç pansiyon ve bungalov tarzı konaklama yerleri var. Ayrıca gürül gürül akan ırmak kenarı çardaklarda alabalık servisi yapan lokantalar var. Ancak kampçı takımındansanız, buraya kadar gelmişken Hacer Ormanlarını görmenizi ve kamp malzemeniz varsa burada kamp yapmanızı kesinlikle öneririz. Kapuzbaşı’ndan 10 km ileride yer alan Ulupınar köyüne gelmeden hemen önce Hacer Ormanı tabelası gözünüzden kaçmayacak. Kapuzbaşı-Ulupınar köyü yolu üzerinde bir de ziyaretçi merkezi var; bölgeyle ilgili bilgi alabilirsiniz. Yine burada kamp da yapabileceğiniz (suyu, tuvaleti olan) bir mesire alanı bulunuyor.
Hacer Ormanı: 2200 metre yükseklikte yer alan ormana ulaşmak için dağ yollarında ağır ağır 30 dakika yol gitmeniz gerek. Yol düzgün değil ama yine de binek araçla (yazın) çıkılabiliyor. Yolun bittiği yerde bir dağ evi var. Eğer müsaitse içinde kalabilirsiniz. Ancak tavsiyemiz kamp malzemenizi alıp kamp yapmanız. Burada tuvalet ve çeşme de var. Aladağların Yedigöller Platosu'na buradan 8 saatlik bir yürüyüşle ulaşmak mümkün. (teknik olmayan bir tırmanışla)
Demirkazık ve Emli Vadisi: Aladağların dünyaca ünlü tırmanış rotalarına ve yüksek zirvelerine ulaşan esas yol Niğde’nin Çamardı ilçesi üzerinde yer alır. Pozantı’dan yaklaşık 45 dakikadır. Dağcılık Federasyonu’na ait ►Demirkazık Dağ Evi (0388 724 72 00) ve dağcı bir çiftin işlettiği ►Aladağlar Camping (0534 201 89 95) bölgede konaklayabileceğiniz başlıca iki yer. Çukurbağ köyü Martı Mahallesi üzerinden ulaşılan Emli Vadisi dağın içine kadar sokulabileceğiniz suyu, tuvaleti olan nefis bir kamp bölgesi. Civarda yer alan Kazıklıali Kanyonu da kaya tırmanışçılarının favori noktalarından biri. Aladağların bu kesimi güneye bakan Kapuzbaşı cephesi gibi ormanlık olmasa da, Emli Vadisi bir istisna; kamp yerinden Karaçam ve Kızılçam Ormanının içinde devam eden 1 saatlik enfes bir yürüyüş rotası var. Bu noktadan sonrası ise amatör ve profesyonel tırmanışçılar için oyun bahçesi.
⇒ Aladağ İlçesinden Kapuzbaşı ve Küp Şelalesi Aladağ’dan Büyüksofulu’ya giderken 2 km ileride Kapuzbaşı ve Küp Şelalesi'ne giden sapak işaretlenmiş durumda. Sapaktan 800 metre ileride Küp ve Kapuzbaşı Şelalesi'nin yolları ayrılıyor. Zamantı Irmağı’nı tepeden takip eden vadi boyunca uzanan toprak yol harikulade dağ ve orman manzaraları sunarak (45 km / 90 dk.) Kapuzbaşı’na ulaşır. Yol stabilize, ağır gitmek kaydıyla yaz aylarında normal araçların geçişine uygun. Kapuzbaşı’na 10-15 kilometre kala dere boyunca izole kamp alanları da var. Sapaktan Küp Şelalesi'ne giden diğer yol da bozuk. (37 km / 70 dk.) yol 1,5 saati geçiyor. Her iki yol da haziran, ekim arası ve tercihen altı yüksek ya da 4x4 araçlarla geçilmeli.
⇒ Aladağ ilçesi Aladağlar Milli Parkı ve Küp Şelalesi arasında 4x4 araçla bir üçgen yaparak el değmemiş dağ yollarında maceralı bir ring yapabilirsiniz.
Eklenme tarihi: 04-08-2020
Etrafını Demirkazık (3756m) ve Medetsiz (3524m) gibi Torosların yüksek zirvelerinin taçlandırdığı Pozantı ilçesi, kaynağını Orta Toroslardan alan 2 büyük ırmağın ormanlarla kaplı vadi boyunda yer alır.
Pozantı tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de ana kara ve demiryollarının geçtiği bir boğaz olma özelliğini korumakta. Torosların Doğu Akdeniz ve Mezopotamya’ya geçit verdiği ilçeden her yıl binlerce insan Çakıt kenarında mola verip nefis pirzolasıyla karnını doyurmak ya da doğal köy ürünlerinden sevdiklerine götürmek için mola vermektedir.
Son yıllarda ise Pozantı’nın tarihi önemi kadar doğal güzellikleri de iyiden iyiye ilgi çekmekte, Adana ve civar şehirlerden kamplı ve günübirlik gruplar Pozantı’nın doğasını ve Armutoluğu, Fındıklı gibi daha az bilinen yaylalarını da keşfetmeye başlamıştır.
İlçe kışın sakin gözükse de, Adana kent merkezinin bunaltıcı sıcağından kaçan, sayısı 300.000’i geçtiği tahmin edilen yaylacıların başta Tekir ve Bürücek’te yer alan yayla evlerine yerleşmesiyle temmuz ve ağustos aylarında ilçenin nüfusu 10 misline çıkmaktadır.
Eklenme tarihi: 04-08-2020
Romalıların Podantus adını verdiği, eski kitaplarda da Bozantı olarak da anılan Pozantı, Doğu Akdeniz ve Mezopotamya’yı, Anadolu’ya kara ve demiryolu ile bağlayan, muhtemelen Anadolu’daki en önemli geçit noktasında bulunmaktadır. Toroslar ovaya buradan geçit verir. Bu yüzden de tarih boyunca hem ticari kervanlara, hem de Büyük İskender’den Sultan Süleyman’a büyük hükümdarların seferlerine tanıklık etmiştir. Bunun yanında Pozantı’nın birçok yerinde bulunan antik dönem maden ocakları bölgenin büyük bir maden deposu olarak tarih boyunca önemini göstermektedir. Pylea Cilicia, Pozantı’nın antik ismidir, “Kilikya kapılarındaki kaleler ve geçitler” anlamına gelir. Söz konusu geçitler Torosların ovaya ulaştığı üç vadi/geçit; kaleler de her bir geçidin kontrolünü üstlenen kaledir.
Bu vadilerden ilkinde Çakıt Çayı ilçe merkezi ve Belemedik’ten geçer, derin bir kanyonu takip ederek Kapıkaya’da ovaya açılır. İkincisinde, Körkün (Ecemiş Çayı) ilçenin kuzeydoğusunda Kamışlı bucağında derin bir kanyona girer. Her iki ırmak da dağları aşıp ovaya indikten sonra Seyhan Nehri ile birleşir. Toroslardan ovaya açılan üçüncü kapı ise ilçe merkezinin 15 km güneyinde yer alan Gülek Boğazı’dır.
Pozantı, Milli Mücadele'de de ayrı bir yere sahiptir. 25 Mayıs 1920’de Tekir Elmali Dağı eteklerindeki Karboğazı’nda Fransızları bozguna uğratan Kuvayi Milliye güçleri, Adana’nın kurtuluşuna giden yolu açmışlardır. 2 ay sonra, 5 Ağustos 1920’de Atatürk’ün katılımıyla gerçekleşen Pozantı Kongresi'nde, Pozantı vilayet başkenti ilan edilerek milli mücadelenin Pozantı’dan yürütülmesi kararı alınmıştır.
Eklenme tarihi: 04-08-2020
2008’deki düzenlemeyle ilçe statüsü kazanan bölge, il merkezinin en genç yerleşimi olup son 20 yılda büyük bir hızla büyüme kaydetmektedir. Adana merkezin kuzeydoğu mahallelerini kapsayan ilçe sınırlarında Çukurova Üniversitesi ve A. Türkeş Bilim Teknik Üniversitesi, Seyhan ve Çatalan Barajı, Sabancı Organize Sanayi Bölgesi ve İncirlik beldesini de bulundurmaktadır.
Eklenme tarihi: 17-08-2020
Mesire Yerleri
İlçenin 10 km kuzeyinde iki adet mesire yeri var. Kozan’a doğru giderken yolun sol tarafında tabelalara dikkat etmeniz lazım. Her ikisi de koruluğun içerisinde. Sarıçam piknik alanı ve daha bakımlı olan Yörük Ormanı. Kamp yapmak da mümkün.
Varsaklar Derneği
Adana’nın dağlık kesim nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan konar göçer Türkmen boylarının kullandıkları çeşitli eşyaları bir araya getiren dernek binası adeta bir müze görünümünde. Dernek binası çoğunlukla açık, ama önceden ararsanız Dernek Başkanı Yusuf Umut size eşyaların kullanımıyla ilgili bilgi de veriyor. Konar göçer kültürüne ait sergilenen 600’e yakın parça arasında, el-dokuma kilimler, av tüfekleri, sepet, testi, elek, kazma gibi çok çeşitli eşyalar var.
Seyhan Baraj Gölü
Seyhan Baraj Gölü ulusal ve uluslararası öneme sahip bir sulak alan niteliğinde olup etrafındaki 11.436 hektarlık alan 2006 yılında Yaban Hayatı Geliştirme Sahası olarak ilan edilmiştir. Saha, yurdumuz üzerinden geçen göçmen kuşlar açısından bir geçit bölgesinde yer aldığından, su kuşları ve göçmen kuşlar için önemli barınma ve kışlama alanı özelliği taşımaktadır. Çukurova Süleyman Demirel Arboretumu ve Sakıp Sabancı Kent Ormanı Göl kenarında ziyaret edilmesi gereken parkların başında geliyor.
Augusta Antik Şehri
Seyhan Baraj Gölü’nün yapılmasıyla Karalar ve Gübe gibi bazı köyler ve Roma İmparatoru Augustus’un eşi Livia Durissala Augusta adına kurulmuş, tarihi M.S.20’ye uzanan antik bir Roma kenti olan Augustapolis de sular altında kalmıştır. Augusta hakkında bilinenler ne yazık ki, antik şehrin sular altında kalmasından 10 gün önce arkeolog Mahmut Akok tarafından alelacele yapılan bir araştırmadan ibarettir. 1000x1500 uzunlukta olduğu, kale surları ile çevrili bulunduğu, her biri 5,40 metre boyundaki mermer sütunlu yolla, 62 metre çapında oturum alanı olan açık hava tiyatrosuna sahip olduğu tespit edilmiştir. Augusta antik kentinden günümüze kalan en önemli eserlerden biri, günümüzde Adana Müzesi’nde sergilenen "Medusalı Lahit"tir. Menekşe köyünün batı yamaçlarında traktörle tarlasını süren bir köylü tarafından tesadüfen bulunan mermer lahit, M.S 2. yüzyıla tarihlenmektedir. Günümüzde Karaömerli köyü yakınlarında kalan antik şehrin bir kısmı halen göl seviyesinin düştüğü zamanlarda gözükmektedir.
Eklenme tarihi: 17-08-2020
İlçede yaşayanların özellikle işaret ettiği yerler arasında Altunbaş (341 01 33), Gencerler (328 26 48) ve Bolkepçe (341 18 18) yer alıyor. Her üçünde de kebap ve ızgara çeşitleri var. İlçenin 10 km kuzeyinde Kozan yolu üzerinde yer alan Meyrem Ana Çiftliği (377 23 77) ve Hanımın Konağı (361 04 69) serpme kahvaltısıyla ön plana çıkıyor, ızgara çeşitleri de var. Meyrem Ana’da çiftlik hayvanları, atlar ve at binmek için manej de var.
Eklenme tarihi: 17-08-2020
Türkiye’nin en kalabalık altıncı ilçesi konumunda olan Adana’nın merkez ilçesi Seyhan tüm Adana ilinin sakinlerinin %35'ine, büyükşehir sakinlerinin ise yaklaşık yarısına ev sahipliği yapmaktadır. Seyhan, Adana'nın ilk yerleşim alanı, şehrin yönetim, iş ve kültür merkezidir. Adana Belediyesi 1986 tarihinde çıkarılan yasa ile Büyükşehir Belediyesi statüsüne girmiş ve ilk olarak Seyhan ve Yüreğir adlarıyla iki ilçe kurulmuştur. Adana’ya yaşam veren Seyhan Nehri, Adana’nın can damarı merkez ilçesine de ismini veriyor. Adana demek bir anlamda da zaten Seyhan demek.
Eklenme tarihi: 17-08-2020
Adana ilinin beş merkez ilçesinden biri olan Çukurova, il merkezinin kuzeyinde yer alır ve otoyol Seyhan ilçesiyle arasındaki sınırı oluşturur. 1980’li yıllara kadar hiçbir yapılaşma olmayan ilçe, şehrin tarıma elverişli olmayan kuzey bölgelerinin imara açılmasıyla hızla gelişmeye başlamış ve geniş bulvarları ve çok katlı binalarıyla bugünkü nüfusu 300.000’in üzerine çıkmıştır. 2008 yılında da ayrı bir ilçe olarak düzenlenmiştir. Ortalama 20 yaşında apartmanların, altyapısı çözülmüş sokakların hakim olduğu merkez ilçe, modern kent yaşamının hüküm sürdüğü ve modern kentin sunduğu altyapısal ve sosyal imkanları kendine öncelik edinmiş her gruptan insanın yerleştiği kozmopolit bir yapı sergilemektedir. 2008’de Seyhan’dan ayrılarak ilçe statüsü kazanan Çukurova Belediyesi, alışveriş ve lezzet noktalarıyla büyüyen Adana’nın taştığı ve kendi içerisinde yeni merkezler oluşturmuş, gelişimini hala hızla sürdüren bir ilçedir. İlçe Adana merkezi ile içiçe olduğundan rehberde ayrıca değinmeyeceğiz.
Eklenme tarihi: 17-08-2020
Adana’nın beş merkez ilçesinden biri olan Yüreğir, Seyhan Nehri'nin doğusu sınır olmak üzere Karataş Ovası'nın önemli bir kısmını, ayrıca Adana’nın doğu ve güneydoğu mahallerini kapsar. Aldığı yoğun göçlerle çarpık bir kentleşmenin hakim olduğu Yüreğir 1986’da ilçe olmuştur. Öte yandan, özellikle Seyhan Nehri kıyıları, Yaşar Kemal Korusu ve Millet Bahçesi gibi yemyeşil mesire alanları barındırmaktadır. İlçenin Ceyhan’la sınır noktasında yer alan Misis Antik Şehri, Adana’nın gezilecek yerleri arasında ilk sırada yer alır. İlçenin ismi, Adana’ya ilk yerleşen Ramazanoğullarının mensup olduğu, Oğuz Türkleri Üçoklar kolunun Yüreğir boyundan ileri gelir. Yüregir / Üregir, daima iyi iş yapan ve düzen kuran, kurucu anlamını taşımaktadır.
Eklenme tarihi: 17-08-2020
Çaldağı Camili Köyü
Adana şehir merkezini ele geçirmeden önce, Ramazanoğulları bir süre, etrafa hakim çalılık bir yer olan Çal Dağı eteklerine yerleşmiş ve bölgedek ilk camiyi burda inşa ederek Camili köyünü kurmuşlar. Çaldağı ve doğu eteklerindeki tarihi Camili köyünde Yüreğil aşiretinin bey ailesi olan Ramazanoğulları'na ait “Üçok” damgalı mezarlar görülebiliyor.
Misis Antik Şehri
Ceyhan Nehri kenarında kurulmuş olan Misis Antik Şehri Osmanlı dönemine kadar önemli bir kent olarak varlığını sürdürmüş. Adana kent merkezi ile birlikte İpek Yolu’nun içinden geçtiği bölgenin iki önemli geçidinden biri olmuştur. Hititler tarafından Pahora diye adlandırılan şehrin tarihinin M.Ö. 5500’lere gittiği düşünülmektedir. Antik Yunan döneminden bu yana ise Mopsuestia olarak bilinir. “Mopsus’un Evi” anlamına gelen bu isim Truva Savaşı’na katılan Mopsos isimli efsanevi kahin tarafından kurulduğunu rivayet eder. Antik dönemde stadyum ve akropole sahip olan Misis, iki tarafı mermer sütunlu bir yolla yelkenlilerin bağlandığı ırmak boyuna bağlanıyormuş. Şehir Danuna Krallığının merkezi olmuş.BölgeSeleukoslar’ın elindeyken İskender’in komutanlarından 6. Selokos Misis’de oturmuş ve ağır vergiler altında ezilen halk ayaklanarak kralı ve sarayını ateşe vermiş. Roma döneminde büyük surlarla çevrilmiş, Hadrian döneminde birçok yapı yaptırılmış. 10. yüzyıla kadar yerleşimi Nur Dağları’na kadar uzanan 200.000 kişilik dev bir nüfus barındırdığı düşünülmektedir. Bizanslılar ile Müslümanlar arasında hakimiyet mücadelelerinin sahne olduğu şehir bu ikisi arasında sıklıkla el değiştirmiş, 1130’dan 14. yy.da Memluklar bölgede hakimiyet kurana kadar da Kilikya Ermeni Baronluğu tarafından yönetilmiş.
Nasıl Gezilir
Misis Antik Şehri her ne kadar birinci derecede sit alanı olsa da Yakapınar Mahallesi binlerce kişinin yaşadığı bir kasaba olup, antik şehir çarpık büyümüş bu yerleşimin altında kalmıştır. Eski Misis’e ilk girişte sol tarafta yer alan höyükte ilk kazılar 1957-59 arası gerçekleştirilmiş, Bizans ve İslam dönemine ilişkin sarnıçlar ve tapınak kalıntıları bulunmuş. Yapılan sondajlar Osmanlı, Bizans, Arap ve Roma çağlarına ait kültür katları, şehir duvarları, Bizans ve İslam dönemine ait seramik parçaları, Grekçe ve Arapça kitabe parçaları ve Roma ve İslam çağına ait heykeller ortaya çıkarmıştır. Köyün başında ve sonunda nehrin kuzey tarafında iki adet tarihi değirmen 2018’de restore edilmiş ve hali hazırda gezilebilir durumdadır. Misis Köprüsü'ne dönmeyip, nehre paralel giden toprak yolu takip ederseniz, kısa bir süre sonra değirmenlerden biri karşınıza çıkacak.
Misis Köprüsü
Ceyhan Nehri üzerinde yer alan Misis Köprüsü’nün, antik sikkelere dayanılarak MS. 250’li yıllarda yapıldığı tahmin ediliyor. Ancak kayıtlara göre 4. yy.da İmparator 2. Flauius Constantinus tarafından yaptırılmış. 132 metre uzunluğunda ve 6,5 metre genişliğindeki 9 gözlü köprü, taştan yapılmıştır. 1998 döneminden sonra restorasyon gören köprü Ceyhan Nehri sularının azgın aktığı bir noktada Misis Antik Şehri'nden geriye kalan en sağlam yapı olarak ihtişamını korumaktadır. Misis Köprüsü, bir de Lokman Hekim efsanesinin vuku bulduğu köprü olmasıyla da halk arasında ayrı bir öneme haizdir.
Havraniye Kervansarayı
Yakın zamanda restorasyonu tamamlanan Havraniye Kervansarayı Misis Köprüsü'nün hemen bitişiğinde yer alıyor. İlk olarak Selçuklu döneminde yaptırılmış, 1542 yılında yıkılan kervansarayın yerine Köprülü Mehmet Paşa tarafından yeni bir han ve bir de mescit yaptırılmış. Günümüzde kervansarayın kesme blok taşlardan yapılmış giriş kapısı bir avluya açılmaktadır. Yerin bir hayli altında kalmış olan hamamın üstüne yapılan platform hanın mutfak, banyo ve oda kısımları gözler önüne seriyor. Köprüden karşıya geçtikten sonra sağa ırmak kenarına doğru yürüdüğünüzde kalıntıların olduğu bir alan göreceksiniz. Buradaki duvar, son olarak 1998 depreminde yerle bir olmuş bir camiye ait. Ancak camiden önce bir kilise, ondan da önce bir Roma Bazilikası burada yer almaktaymış. Hemen arkasında da eski bir mezarlık var. Mezarlıkßta Karataş Dede’nin türbesi mevcut. Köprünün karşısında Lokman Hekim Kebap var. Misisliler kebabını öve öve bitiremiyor.
Karnınız açsa buyursunlar!
LOKMAN HEKİM ESFANESİ
Efsaneye göre Kuran’da ismi geçen ünlü alim Lokman Hekim, hayatı boyunca köşe bucak gezip bitkilerin sırrını öğrenmiş. Her çiçek her ot dile gelir, ona hangi tedavi için kullanılacağını söylermiş. O da tüm bunları bir deftere not edip etrafına şifa verirmiş. Gel zaman git zaman ölümsüzlüğün iksirini bulmak amacıyla Çukurova’yı köşe bucak gezmiş. En sonunda bir çam ağacının altında uyuklarken bir bitki ölümsüzlüğe nasıl çare olacağını anlatmış. Lokman Hekim iksirin formülünü defterine yazıp, heyecanla yola koyulmuş. Misis Köprüsü’nün üzerinden geçerken karşısına Cebrail çıkmış ve defteri Ceyhan’ın azgın sularına atmış.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Adana’nın sahil ilçesi Yumurtalık, merkezinde antik kenti, batısına doğru kumsallar, yazlık siteler ve Milli Parkı; doğusunda ise serbest bölgesi, petrol dolum tesisleri ve termik santralleri ile birçok farklı özelliği bir arada bulunduruyor. 20.000 nüfuslu ilçe, antik dönemde de Ayas ismiyle, Doğu’nun önemli limanlarından biriymiş. Öyle ki Marco Polo Çin seyahati için 1268 yılında bu limandan karaya çıkmış. Ayas ve Atlas Kalesi, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan gözetleme kulesi, Osmanlı ve Roma hamamlarıyla Yumurtalık’ın merkezi ufak ölçeğine çok şey sığdırıyor. Merkezdeki tarihi dokusunun yanı sıra 20.000m²’yi kaplayan Yumurtalık Lagünleri Milli Parkı, değil Türkiye’nin, dünyanın en önemli sulak alanlarından bir tanesi ve birçok kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Yumurtalık lagünlerinde büyük ölçekte dalyan balıkçılığı yapılıyor. Öyle ki, kadim zamanlardan bu yana balıklar Yumurtalık'a, yumurtalarını bırakmak üzere gelip giderken, ilçeye bugünkü ismini de bırakmışlar.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Adına basılmış sikkelerin tarihini M.Ö. 2 yüzyıla götürdüğü kent, Helenistik Dönem’de Aigeai, Roma Dönemi’nde Aegeae, Orta Çağ’da İtalyan denizciler ve tüccarlar tarafından Ajazzo ve Lajazzo, İslami Dönemlerde ise Ayas ismini almıştır. Büyük İskender’in Pers İmparatoru Dara’yı Erzin (Issos) yakınlarında mağlup etmesinden sonra, İskender’in halefi olan Makedonyalı komutanlar tarafından bir liman şehri olarak kurulduğu düşünülmektedir. Aigeai kentinin asıl gelişme dönemi Julius Caesar’ın M .Ö. 47 y ılının sonbaharında kentin ayrıcalıklarını kabul etmesi ve özgür şehir statüsü vermesiyle başlamıştır. Antik çağların şifa merkezi olan, Anadolu’daki 3 büyük Asklepion’dan bir tanesi burada bulunmaktaydı. Yine Antik Çağ'da Cosmo ve Damian isimli hekim ikiz kardeşlerin dünyadaki ilk organ naklini yaptıkları Hygeia kentinin Ayas olduğu bilinmektedir. Bu iki bilgi Yumurtalık’ı özellikle tıp konusunda tarihsel olarak çok ayrıcalıklı bir noktaya yerleştirmektedir. Roma imparatorluk devri boyunca, doğu seferine çıkan imparatorların uğradıkları, donanma üssünün bulunduğu bir şehir olan Ayas, ticaret yolarının kesiştiği bir noktada yer almasından dolayı önemini sürdürmüştür. Orta Çağ boyunca Mısır, Suriye ve Avrupa’dan gelen malların iç bölgelere sevk edildiği, doğunun en önemli liman kentlerinden biri olmuş, deniz ticareti, balıkçılık, tekne yapımı, zeytinyağı, şarap, dokuma, amfora, cam eşya imalatlarının merkezi olmuştur. Marco Polo 1241’de şehre geldiğinde kentin, Doğu’nun bütün zenginliklerinin bir araya geldiği bir pazaryeri olduğunu belirtmiştir. Özellikle 13. yy.da, bölgeyi elinde tutan Ermeni Krallığı tarafından liman ve deniz ticaretine ilişkin verilen ayrıcalıklarla Venedik ve Cenevizlilerin elinde şehir, ticarette iyice ön plana çıkmıştır. 1268 yılında Memlüklerin, ardından da Ramazanoğullarının kontrolüne geçen Yumurtalık, 1517 yılında Osmanlı hâkimiyetine girer. 1959’da ilçe olana kadar da Ceyhan ilçesine bağlı bir kazadır.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Yumurtalık Merkez
İlçe merkezi, belediye, bankalar, oteller ve ihtiyaç duyacağınız hemen her şey kumsal boyunca uzanan ana caddenin etrafında yer alır. Yumurtalık’ta deniz berrak ve serin olmayabilir ancak kirli değildir. Kumsallar da genellikle temiz. Kumsalda yer alan soyunma kabinlerini günübirlik kiralamak mümkün. Ayrıca kumsalda çardaklar da var. Yumurtalık’a gelmişken balıkçı limanında bir yürüyüş yapmak ve balık yemek elzem. Limanda balığı taze taze satın alabileceğiniz yerler var. Merkezin doğusunda, deniz fenerinin aşağısında yer alan Alara Halk Plajı da temiz bir kumsal. Yemek için limanın girişinde Restaurant Baba’nın (671 21 76) koya yukardan bakan güzel bir yeri var. Limanın sonundaysa, Yumurtalık aşığı bir şair olan Sabahattin Ağabey'in işlettiği Sabo’nun Yeri (671 45 85) önerilir. Limandaki balıkçı tekneleriyle anlaşarak balık tutmaya gitmek mümkün. Yumurtalık kumsalının batı ucunda yer alan Deniz Restaurant (671 32 78) da ilçenin en iyi balıkçılarından biri.
İlçede birçok pansiyon ve otel var.
►BTC Otel İlçe merkezindeki otel Yumurtalık’ın en eski otellerinden biri ve karşısındaki halk plajıyla arasında sadece bir yol var. (671 22 77)
►Erzin Pansiyon Eskiden Gümrük Binası olarak kullanılan bu tarihi yapı 9 odalı bir pansiyon. Antik limanın içinde, denize nazır, ancak odalar eski, ufak ve yataktan ibaret. (671 28 09)
►Ayas Marin Otel İlçenin doğusunda yemyeşil bir bahçenin ortasına oturmuş havuzu, balık ve et lokantası ve kendine ait temiz kumsalıyla minik bir tatil köyü havasında. (671 46 60)
İlçe Merkezindeki Tarihi Eserler
Ayas Antik Kenti'nin kalıntıları her ne kadar ilk bakışta göze çarpmasa da Ayas Deresi olarak bilinen ve Yumurtalık’ı ikiye ayırarak denize ulaşan derenin her iki tarafına yayılmış olup, Süleyman Kulesi’nden dereye kadar ve derenin doğu yakasından da Yumurtalık Kalesi'ne kadar olan kıyı şeridindeki falezler büyük bir nekropol alanı barındırmaktadır. Şehirde muhtelif isimlerle anılan 2 kale ve 1 savunma kulesi bulunmaktadır. Bugünkü Yumurtalık merkezdeki sur kalıntıları Kara Kalesi denilen Ayas Kalesi'ne aittir. Denizden 400 metre açıktaki ada üzerindeki kale ise Deniz Kalesi, Atlas Kalesi ya da halk ağzında da Kız Kalesi adıyla anılır. Her iki kale de bu önemli liman kentinin güvenliği için Orta Çağ’da yapılmıştır. Merkezden 1,5 km batıda ise Süleyman Kulesi bulunmaktadır.
Ayas Kalesi
Orta Çağ'dan kalmadır. 7. ve 10. yüzyıllar arasında Arap ve Bizanslılarla olan savaşta tamamen tahrip olan kent 11. yy.dan itibaren Ayas adıyla piskoposluk merkezi olmuş. Bu dönemde ünlü bir ticaret limanı olma özelliğini sürdüren Ayas'ta biri karada biri de limandaki ada olmak üzere iki kale inşa edilmiş. 1266 yılından 1337 yılına kadar defalarca Memlukluların saldırısına uğramış ve tahrip edilmiş. Sıkça yıkılıp yeniden yapılmasından dolayı devşirme bir karakter almış.
Atlas Kalesi (Kız Kalesi)
Ayas limanına yanaşan gemilere ek hizmet binası olarak tasarlanmıştır. İtalyan mimarisi ile inşa edilmiştir.
Kalenin içerisindeki salon ve odalarda yapılan araştırmalar, buranın bir gümrük kontrol merkezi ve önemli bürokratik işlemlerin yürütüldüğü bir yer olduğunu düşündürtmektedir.
Marko Polo İskelesi
Roma döneminden Akdeniz ticaretinin önemini sürdürdüğü 14. yy. sonlarına kadar Ovalık Kilikya’nın en önemli liman kenti olan Yumurtalık’ın iskelesi ünlü gezgin Marco Polo’nun adını taşır. Venedikli bir tüccarın oğlu olan Marko Polo 1271 yılında geldikleri Yumurtalık’ta birkaç gün kalıp, bir kervana katılarak, Kozan (Sis), Feke (Vahga), Haçin, Komana (Şar) kentlerini izleyerek, Kayseri’ye ve oradan da Sivas’a geçmiş ve 3,5 yıl sürecek Asya seyahatine start vermiştir.
Süleyman Kulesi
1536’da yaptırıldığı düşünülen kule Osmanlı hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırıldığı için padişahın adını almıştır. Beşgen planlı ana gövdeden kat kat yükselen kule denizden gelebilecek saldırıyı erken haber alabilmek için yapılmıştır. Osmanlı devletinin son dönemlerine kadar askeri üs olarak kullanılmıştır. Askeri amaçlı yapıldığından silahlı Ayas Kulesi olarak da bilinmektedir.
Yumurtalık Doğu Kumsalları
İlçenin doğusunda büyük sanayi tesisleri ve aralarında ayakta kalabilmiş sahil kenarı köyler bulunmaktadır. Doğudan başlayarak Yumurtalık’a doğru sıradan ilk köy (Ceyhan ilçe sınırlarında yer alan) İncirli. Botaş Dolum Tesisleri'nin yanı başında yer alıyor, 1 km’lik bir kumsalı var. Esentepe Kilyos Balık Restoranı (0544 298 41 00) kumsalın doğu ucunda bir kayalık üzerinde yer alıyor. Bir sonraki köy, Gölovası. Burada da Balıkçı Mesut’un Yeri hem balık ziyafeti için hem de denize girmeye uygun. Arada Sugözü Termik Santrali var. Santralin batısında Güllük ve Akkum sahili var, her ikisi de toprak yolların denize ulaştığı, hiçbir yapılaşma olmayan ve etrafında sanayi tesisleri inşaatı devam eden ıssız sahiller. Eğer bu tarafları keşfe çıktıysanız, Kurtkulağı Kervansarayı’nı (Ceyhan) ve Hatay sınırlarında kalan 6-7 km’lik Burnaz Plajı'nı da görmeyi unutmayın.
Yumurtalık Batısı
Yumurtalık’tan batıya doğru yol alırken Süleyman Kulesi’ni geçtikten sonra sırasıyla Yumurtalık Halk Plajı, Zeytinbeli Halk Plajı ve Küçük Yumurtalık Plajı var. Küçük Yumurtalık sahilinde, bakkal, lokanta ve birkaç aile kamp yeribulunuyor. Prefabrik yapılar ve düşük standartlı bungalovlardan oluşan bazı konaklama opsiyonları var. Yazın genellikle civar yerleşimlerden denize gelenlerden oluşan bir kalabalık var. Diğer mevsimler ise kumsallar size kalmış. Med-Cezir Kamping Deniz kenarı 2 kişilik bungalovlar (0532 262 72 06) Haylazlı Sahili'nde prefabrik yazlıklar kumsalın bir ucunda Balıkçı Lütfi’nin Yeri (0546 273 38 04) diğer ucunda da rüzgar sörfü yapılıyor.
►YUMURTALIK MİLLİ PARKI İlçenin batı kıyılarını tamamen kaplayan Milli Park başlı başına bir doğa harikası.
►SPORTİF BALIKÇILIK Adana şehir merkezinden Yumurtalık ve Karataş’ın sakin koylarına balık tutmaya gelen birçok insanla karşılaşabilirsiniz.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Ayas Antik Kenti'nin üzerine kurulan bugünkü Yumurtalık’ın her köşesinden tarih fışkırmaktadır. Yakın tarihte ortaya çıkarılan 2 değerli mozaik Yumurtalık’ın önemine dikkat çekmektedir. Mozaikler ne yazık ki ilçede değil, Adana Müzesi'nde. Ancak Yumurtalık Hükümet Konağı'nın ön tarafındaki seyir terasında Eros Mozaiğinin büyük bir baskı kopyasını görebilirsiniz.
Eros Mozaiği
2014’te sahil yolu genişletilirken aşırı yağış sonucu şans eseri ortaya çıkan mozaiklerin dünyada bir başka benzeri
yoktur. Mozaik panoda balık tutan karşılıklı iki Eros figürü, iki hippokampos (at ve balık karışımı yaratık) üzerinde betimlenmiştir. Ellerinde obje olarak olta ve olta uçlarında tuttukları balıklar bulunmaktadır. Panoda Akdeniz’de bugün hala görülebilen, aralarında barbun, levrek ve lagosun olduğu 13 çeşit balık, ahtapot ve yengeç resmedilmiştir.
Posedion Mozaiği
Bir inşaat temel kazısı sırasında bulunan Roma hamamının Frigidarium yani soğukluk bölümünde yapılan araştırmalarda 2016’da bulunmuştur. MS 3. veya 4. yy.da yapıldığı düşünülmektedir. Mozaiğin ana bölümünde, elinde trident (üç dişli yaba), bir omuzunu kapatacak bir örtüsü bulunan Yunan Deniz Tanrısı Poseidon tasviri, Poseidon’un sağında ve solunda ise yunus balığı figürleri bulunuyor. Mozaik üstünde Grekçe “Bütün yıkananlar size selam olsun” yazısı bulunmaktadır.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Çukurova Deltası Seyhan ve Ceyhan Nehri ve Berdan Çayı’nın (Tarsus) Toros Dağları’ndan taşıdığı toprağın Akdeniz’i doldurmasıyla oluşmuştur. Çukurova Deltası, birçok habitatı barındırır. İrili ufaklı birçok lagün (denizle bağlantısı olan göl) ile bunları çevreleyen tuzlu ve tatlı su bataklıkları, kumullar, kumul ormanları, nehir ağızları ve tarım alanları gibi farklı yaşama ortamlarının oluşturduğu sulak alanlardan oluşur. Ayrıca delta, ıssız kumsalları da kapsayan yaklaşık 110 km’lik kıyı şeridine sahiptir. Bol çeşnili bu ekosistem, flora ve faunanın da dünya çapında öneme sahip bir çeşitlilik göstermesine sebeptir. Çukurova Deltası Karataş'ın batısında Seyhan Nehri'nin denize döküldüğü noktadan başlar ve doğuda Ceyhan Nehri'nin denizle kucaklaştığı noktayı da içine alarak, Yumurtalık ilçesinin batısına kadar uzanır... Delta’da doğudan batıya Yumurtalık Lagünleri, Ağyatan, Akyatan ve Tuzla Lagünü olmak üzere ikisi uluslararası öneme sahip olan (Yumurtalık ve Akyatan); diğer ikisi de ulusal öneme sahip (Ağyatan ve Tuzla) 4 sulak alan ekosistemi bulunmaktadır. Bu dört sulak alan ekosistemi çok yüksek bir biyolojik üretime sahip olup, su altı ve su üstü bitkileri, aquatik hayvanlar ve özellikle kuşların saklanmasına ve üremesine ve beslenmesine imkan sağlayan (saz, kamış gibi) bitki örtüsüyle yaban hayatı açısından çok büyük öneme sahiptir. Lagünlerin her biri aynı zamanda uluslararası ölçütlere göre önemli kuş alanıdır. Uluslararası Ramsar Sözleşmesi'yle koruma altına alınan Türkiye’deki 14 sulak alandan ikisi Akyakan ve Yumurtalık Lagünü'dür.
Deltayı Adana’dan günübirlik turlarla keşfetmeniz mümkün. Eğer birkaç gününüzü ayırarak derinlemesine bir keşif yapmak istiyorsanız, Karataş ilçesi doğru adres. İlçe, deltayı oluşturan 4 lagünün tam ortasında yer alıyor. Bölgeyi keşfetmek için 4x4 araç işlerinizi çok kolaylaştırır. Öte yandan Karataş’ı merkez alarak bisikletle bölgeyi keşfetmek de mümkün. Bölgeye ne yazık ki organize turlar yok. Ancak bu konuda size yardımcı olacak topluluk ve seyahat acentalarıyla irtibata geçmeyi deneyebilirsiniz.
Deltayı Ne Zaman Gezmeli?
Deltanın farklı bölgelerini ziyaret etmek için en güzel zaman kış aylarının güneşli günleridir. Kuş sayısı ciddi miktarda artar. Kuş göçlerini izlemek için ise ilkbahar ve sonbaharın belirli haftalarında gitmek gerekiyor. Eğer denize girmek ya da kamp yapmak istiyorsanız ekim, kasım, nisan ve mayıs ayları da son derece uygun. Hazirandan, ekime kadar bölge çok sıcak, kuş sayısı daha az ve buharlaşmadan dolayı göllerin önemli bir kısmı kuruduğundan bir çamur deryasına dönüyor.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Yumurtalık Milli Parkı
Ceyhan Nehri ağzından Yumurtalık Körfezine kadar uzayan çok geniş bir alana yayılan Yumurtalık Lagünleri denizle ve birbirleriyle bağlantılı olarak çok sayıda lagün, tatlı ve tuzlu su bataklıları, çamur düzlükleri, sazlıklar, geniş kıyı kumulları ve bir çam ormanından oluşan bir sulak alan sistemidir. Ramsar sözleşmesiyle koruma altında olup, uluslararası öneme sahiptir. Milli parkın farklı bölgelerine farklı noktalardan ulaşarak keşfetmek mümkün:
⇒Yumurtalık-Karataş yolu üzerinde yer alan Kaldırım köyünden Milli Park'ın derinliklerine kadar ulaşabileceğiniz toprak bir yol var. Parkın aşağıda yer alan kısımlarını bu yolu takiben keşfedebilirsiniz. Alışveriş ihtiyacınız varsa köydeki bakkal son nokta. Kaldırım köyünden toprak yola girdikten yaklaşık 4,5 kilometre sonra sizi farklı yerlere çıkaracak bir ayrıma geleceksiniz.
Yelkoma Dalyanı ve Kumsal Mevki
⇒Ayrımdan düz devam ettiğiniz zaman deniz kıyısına (7 km) çıkarsınız.
Yelkoma Dalyanı’nın derinliklerinde yer alan Avcıali ve Eşemen Gölü’ne on yıl öncesine kadar balıkçı tekneleri ve traktörler dışında ulaşmanın yolu yoktu. Şimdi Yapı ve Eşemen Gölü ile Ceyhan Nehri arasında denize kadar uzanan bir yol var. Bu yol sizi meralıklar ve çamur düzlüklerinin arasından, Eşemen Gölü’nün güneyinde yer alan kum tepelerine kadar götürüyor. Gölün bittiği noktadan beş dakika kadar kumların üzerinde off-road yaptırdıktan sonra denize de ulaştırıyor. Bakir ve sonsuz bir kumsal bekler burada sizi… Denize girmek için de uygun ama ne bir tesis ne de herhangi bir gölgelik var, hazırlıklı gitmeniz gerekir.
Ceyhan Nehri
⇒Ayrımdan sağa dönerseniz (2 km) kendinizi Ceyhan Nehri’nin tam kıyısında bulursunuz.
Yumurtalık Lagünleri Milli Parkı'nı batı sınırında Ceyhan Nehri menderesler yaparak akar. Yolun sizi çıkardığı noktada Ceyhan Nehri geniş bir büklüm yapar, kuşlar da burada keyif yapmayı pek sever. Nehre yakın bu kesimde, mevsimine göre karpuz ve yer fıstığı ekilidir. İlk ve sonbaharda tarım işçilerini hasat yaparken bulabilirsiniz. Keşif için 4x4 araç önerilir. Özellikle kumsala giden yolun son 2 km'sinde yol kum ve normal araçların geçmesi mümkün değil. Bölgeyi keşfetmenin en güzel yolarından biri de bisiklet. Yoğun yağışlar sonrası yolda yer yer çamur çukurları olacaktır ancak onun dışında yol bisiklet için uygun.
Yelkoma Dalyanı ve Kuş Gözlem Kulesi
⇒Ayrımdan sola saparsanız yol sizi Kuş Gözlem Kulesi’ne (4 km) ve Yelkoma Dalyan İşletmesi'ne (9 km) götürür.
Doğuya dönerek dalyanların derinliklerine ulaşmak da mümkündür. Bu yol Eşemen Gölü’nün hemen kıyısında devam eder. Burada bir de gözetleme kulesi vardır. 30 metrelik ahşap bir platform üstünde yürüyerek ulaşılıyor. Kuşbakışı dalyan manzarasıyla mükafatlandırır tepesine çıkanları. Yolun sona erdiği noktada balıkçı barakalarına rastlarsınız. Geldiğiniz yer Yelkoma Dalyan İşletmesi’dir. Geleneksel dalyan balıkçılığına uygun şekilde denizle dalyan arası sazlarla örülüdür. Burada mola verebilir, şansınız varsa denizden yeni çıkmış balık da temin edebilirsiniz. Dalyanın farklı bölgeleri her sezon balık yetiştirme işletmelerine kiraya verilir. Zaman geldiğinde dalyanın setleri açılır ve balıklar dalyana akın eder. Sonra kapaklar iner, balıklar denizden dev havuzlarda büyür, ürer.
Çamlık Lagünü
⇒Deveciuşağı- Yumurtalık-Karataş yolu üzerinde yer alan Deveciuşağı köyünden güneye saparak ulaşabilirsiniz.
Anayoldan 1 km kadar ileride Çamlık’ın girişini göreceksiniz. Demir Kapı’nın yanına aracınızı park ederek içeri girebilirsiniz. Yolun devamı da sizi 500 metre ileride dalyan işletmesine götürür.
Çukurova Deltası'nın en güzel köşelerinden biri olan Çamlık, aynı zamanda deltanın en kolay ulaşılır, en rahat gezilebilir yerlerinin başında gelir. Sulak alan ekosistemini gayet kompakt bir şekilde gözlemlemenizi sağlayacak lagün kumsala paralel bir ormandan oluşur. Yürüyüş yapıp geri dönmeniz 1 saat alacaktır. Yaklaşık 59 hektara yayılan lagün, Türkiye’nin nadir Halep çamı (Pinus halepensis) ormanlarından birini bulundurur. Alanın doğu kesiminde kızılçam ile karışık olarak bulunan bu çam türü batıya doğru saf topluluklar oluşturur. Çamlık’ta gezerken kendinizi tropik bir ormanda hissedebilirsiniz. Özellikle yürüyüş sırasında karşınıza çıkacak Datça hurmaları, palmiye görünümüyle, Lagün’ün bu tropik havasına pek yakışıyor. Etrafı çamur düzlükleri ve tuzcul bataklıklarla kaplıdır ve yaban hayatı yönünden de zengindir. Kışın su seviyesinin yükselmesinden dolayı Lagün’den bakıldığı zaman tek bir göl gibi gözüken alan aslında Ömerli, Yapı ve Kaldırım Gölü'nden oluşur. Çamlık Lagünü, Ömerli Gölü, Yapı Gölü, Darboğaz Gölü ve daha küçük Kaldırım Gölü, kış aylarında su seviyesi yükseldiğinde tek bir büyük göl oluştur. Bu alanlardaki vejetasyon yapısı bölgenin tuzluluk oranına ve taban suyu miktarına göre farklılık göstermektedir.
Dalyan İşletmesi
Demir kapıyı geçerek toprak yolu devam ettiğiniz zaman yol sizi bir başka dalyan işletmesine çıkarır. Deltada geleneksel dalyan balıkçılığı yapılan işletmelerden bir tanesi de buradadır. Darboğaz Gölü’nün ağzını kapayan yaklaşık 2 kilometrelik saz seddeler, balığın denizden dalyana giriş çıkış yaptığı noktalardan biri. Birkaç eski kulübe ve denize çakılmış kazıklar fotoğrafçılar için güzel kareler oluşturur. Kimi zaman da denizin bu sığ kesiminde balıkçıl kuşlar avlanmakta olur.
Ağyatan Gölü ve Sulak Alanı
⇒Alana, Bebeli köyü üzerinden yakınlaşmak mümkünse de, bölgeye giden bir yol yoktur.
Ağyatan, Yumurtalık’la Karataş arasında Ceyhan Nehri ağzının batısında yer almaktadır. Yer altı suları ve yağışlı dönemde nehir sularıyla beslenmektedir. Ceyhan Nehri de Elbistan’ın dağlarından başlayan 509 km’lik yolculuğunu burada tamamlar. En fazla 3 metre derinliğe ulaşan göl ile deniz arasında bağlantıyı Hurma Boğazı adında dar bir boğaz sağlar. Kuzeyinde geniş ıslak çayırlıklar ve kıyılarda tatlı suyun ağır bastığı yerlerde küçük bataklık alanlar bulunur.
Akyatan Gölü ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahası
Karataş ilçesi sınırları içerisinde yer alan Akyatan, göl, orman ve kumsalı, diğer sulak alan coğrafi oluşumlarıyla Çukurova’nın en nadide köşelerinden biri, eşine az rastlanır bir bölgedir. Akyatan, Ramsar sözleşmesiyle koruma altında, uluslararası öneme sahip bir sulak alandır. Bölgenin kuzeyinde Akyatan Gölü yer alır. Akyatan Seyhan Nehri’nin eski bir azmağı, Türkiye’nin de en büyük lagün gölüdür. Göl kıyılarında, genişliği tatlı su sızıntılarına bağlı olarak farklılıklar gösteren dar bir bataklık ve sazlık şeridi bulunur. Uzunluğu 17 km, en geniş yeri 4 km olan göl, Karataş’ın doğusundaki Harb-İş sahilinde yaklaşık 2 km uzunluğundaki kanalla denizle bağlanmaktadır. Yazın buharlaşma nedeniyle su çok azalmakta gölün çoğunluğu geniş çamur düzlüklerine dönüşmektedir. Göl ile deniz arasında yer alan şeridin kuzeyinde tarım arazileri vardır. Genellikle karpuz ve yer fıstığı gibi kumlu toprağı seven tarım ürünleri yetişmektedir. Bu şeridin hemen ardında Akyatan Yaban Hayatı Koruma Sahası yer alır. Sürgülü demir kapı ardında eşine az rastlanır bir doğa çeşitliliğini barındırmaktadır. Coğrafyanın Adana Ovası'na ait olduğuna inanmak bir hayli zordur. Kendinizi bir ormanda bulursunuz. Bu bölgede genişliği birkaç km’yi, yüksekliği ise 20 m’yi bulan Türkiye’nin en büyük kumulları yer almaktadır. Kumullar 1950'li yıllardan itibaren, koruma amaçlı ağaçlandırılmış; ağaçlandırmada, okaliptüs, kıbrıs akasyası, yalancı akasya, fıstık çamı, kızılçam ile selvi kullanılmıştır. Akyatan YHGS bugün adeta tropik bir orman görüntüsüne bürünmüştür. Orman, 20 kilometre boyunca, 3-4 kilometre genişliğinde devam eder. Coğrafyanın heybetine vakıf olmanın iki yolu vardır. Bunlardan biri ormanın derinliklerinde tek başına kaderine terk edilmiş ahşap bir gözetleme kulesi kalıntısıdır. Ormanın doğusuna doğru yol alırken karşınıza çıkacaktır. Daha güvenli bir yolu daha vardır. Ormanın ortasında bir “Yangın Gözetleme Evi” vardır. Burada yaz-kış itfaiye görevlileri nöbet tutar. Bu evin terasına çıktığınızda, bir tarafınızda Akyatan Gölü, öteki tarafınızda Akdeniz olmak kaydıyla Delta’nın bu bölümü tüm haşmetiyle uzanır. Alabildiğine uzanan yemyeşil bir ormanın tam ortasında olduğunuzu görmek heyecan vericidir. Ocak-Şubat aylarında ormanda kozalak mevsimidir. Çam kozalağı toplayan, ya da ağaç kesimi yapan ormancılar ya da arıcılarla karşılaşabilirsiniz. Ormanı boylamasına kat eden toprak yol boyunca yürüyüş yapmak ya da bisiklet sürmek mümkündür. 20 kilometrelik şerit boyunca birkaç noktada denize inen yollar da vardır. Ormanın bittiği noktada büyüleyici, bakir bir kumsal çıkar. 100-200 metre genişliğindeki kumsaldan denize arkanızı verip, yüzünüzü ormana döndüğünüz an, bu kumsalı sadece yengeçler, su kuşları ve yazın yumurtlamak için kumsala gelen su kaplumbağalarıyla paylaştığınızı fark ettiğiniz an olur. Burası hiç kuşkusuz, Doğu Akdeniz’in en nadide köşesidir. Akyatan Deltası'nın 20 kilometre uzanan bakir kumsalları adi deniz kaplumbağası ve caretta caretta’nın Doğu Akdeniz’deki en önemli yumurtlama alanıdır. Aynı zamanda ormanda saz kedisi, çakal, tilki, yaban domuzu gibi memeli türleri de yaşar. Özellikle yaban domuzuyla karşılaşma ihtimaliniz yüksektir.
⇒Akyatan’a Harbiş Kumsalı'ndan ulaşmak mümkündür. Dalyanın derinliklerine ulaşmak için Adana-Tuzla yolunda yer alan Karagöçer köyünden sola saparak Kapı köyüne ulaşmanız gerekir. Kapı köyünün çıkışında çatallaşarak sağa dönen kum yol, 500 m ileride Akyatan YHGS’nın sürgülü demir giriş kapısına ulaşır. Bu noktadan sonra bölge, yürüyerek ya da bisikletle, gerekli izinleri almak kaydıyla gezilebilir.
Akyatan YHGS’ne araç girişi yasaktır. Sahayı yaya olarak gezmenizde bir engel olmasa da eğer toplu halde bir etkinlik (yürüyüş, kamp) yapmayı düşünüyorsanız Tarım ve Orman Bakanlığı 7. Bölge Müdürlüğü’nden izin almanız gerekmektedir. Av Koruma bölgede düzenli denetimler yaparak bu nadide sahada yaşayan yaban hayvanlarının güvenliğini sağlamaktadır.
Tuzla Gölü ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahası
⇒Tuzla kasabasının hemen güney çıkışında, Tuzla Gölü’nün ortasından geçen yükseltilmiş bir yol dalyanı ikiye bölerek Tuzla Halk Plajı'na ve lagüne ulaşır.
Tuzla Dalyanı, kuş türüyle sıra dışı yakınlaşmalar için en uygun yerlerden biridir ve Adana’dan ulaşımı da oldukça kolaydır. Bölge aynı zamanda "kesin korunacak hassas alan" statüsündedir. Delta’nın en batısında yer alan Tuzla Lagünü kumullar ve çevresindeki çorak düzlüklerle birlikte 2120 hektarı bulmaktadır. Ortalama derinliği 1 metrenin altında olan lagün su kuşları için ideal beslenme ortamı oluşturur. Lagünün doğusunda geniş çamur düzlükleri ve tuzcul bataklıklar, batısında, Seyhan Nehri'nden gelen bağlantı kanalının lagünle birleştiği bölgede sık bitki örtüsüyle kaplı tatlı su bataklıkları ve küçük sazlıklar bulunmaktadır. Lagünün suyu yılın büyük bir bölümünde tuzludur. Kış yağışlarından sonra su seviyesi yükselmekte ve lagün suyunun tuzluluğu azalmaktadır. Diğer lagünlerde olduğu gibi burada da geleneksel dalyan balıkçılığı yapılmaktadır. Akyatan’ın aksine bu bölgede orman yoktur. Tuzla Gölü’nün etkileyiciliği tüm deltada kuşları en yakından izleyebileceğiniz alanlardan biri olmasından ileri gelir. Aynı zamanda deniz ile Tuzla Gölü arasında kum tepelerinin yer aldığı birkaç yüz metrelik daracık bir kara şeridi olmasından... Özellikle Tuzla Plajı’na inen yolu bitirdikten sonra, plaja inmeyip, sağa dönerek gölün hemen güney kıyısı boyunca devam eden kum yolu takip ederseniz göl kıyısı boyunca yer alan sazlıklarda sakarmeke, ördek, flamingo ve türlü türlü kuşla burun buruna gelebilirsiniz. Söz konusu yolu kış aylarının çoğunda yükselen göl suları işgal ettiğinden araçla gitmek zordur. Zaten en güzeli burada, kuşları ürkütmeden bir yürüyüş yapmaktır.
Deniz Kaplumbağaları
Kaplumbağalar yumurtalarını kumsala geceleri bırakıyor. Her 1000 yavrudan sadece biri (ergenliğe) 15-20 yaşa ulaşabiliyor. WWF her yıl haziran-eylül arasında Akyatan kumsalında kamp kurarak gönüllülerle beraber deniz kaplumbağası izleme ve koruma çalışmaları yürütüyor. Her sabah gündoğumunda kumsal taranarak yeni yuvalar tespit ediliyor ve yumurtaların en azılı düşmanı olan çakalların ulaşmasını engellemek için yuvalar tel kafeslerle kapatılıyor. Çalışmalara katılmak için WWF ile irtibata geçebilirsiniz.
⇒Radar istasyonunu biraz geçtikten sonra solunuzdauzanan kum tepelerine tırmanacak olursanız, birkaç yüz metre ötenizde denizin uzandığını görürsünüz.
Tuzla ve Akyatan Sahilleri
Sahiller, denizden gelen atıklar sonucunda bakirliğine eşdeğer oranda temiz değildir ancak deniz, Akdeniz’in bu kadar doğusunda bulabileceğiniz en temiz sulara sahiptir. Taban kum ve sığdır da. Metrelerce yürümenize rağmen boyunuzu geçmez. Yolun birkaç kilometre ilerisinde yer alan, balık girişini sağlamak üzere insan eliyle açılan kanal, lagünün denizle bağlantısını sağlamaktadır. Bu noktada Tuzla Dalyan İşletmesi bulunmaktadır.
Tuzla sahilinde gölgelik alan bulunmamaktadır. Konfor arayanlar, Tuzla Halk Plajı’nın olduğu yerde yer alan balık lokantasından faydalanabilirler. (Kasım’ın Yeri). Her türlü alışverişinizi, birkaç marketin olduğu Tuzla kasabasından yapabilirsiniz. Tuzla halk plajı çadır ve karavan kampı için de uygun olup, yazın hafta sonları kalabalık olabilmektedir.
Milli parklardaki yaşamı korumakadına aşağıdaki yasaklara DİKKAT EDİNİZ !
-Alandan bitki türü toplamak ve sökmek.
-Yaban hayvanlarını rahatsız edecek.
-(gürültü, takip) hareketlerde bulunmak.
-Etrafı kirletmek veya çöpleri alanda bırakmak.
Deltada Flora ve Fauna
Kuşlar
Bölgede her yıl yapılan kuş sayımları yıldan yıla değişiklik gösterse de her iki bölgede de 250 civarında farklı kuş türünün olduğu tespit edilmiştir. Özellikle kış aylarında Anadolu Yaylası'ndaki göllerin donmasıyla birlikte alandaki kuş varlığı büyük sayılara ulaşmaktadır. Göç sırasında binlerce kıyı kuşu gölde konaklamaktadır. Göl çevresindeki çamur düzlükleri göç sırasında kalabalık gruplar oluşturan kıyı kuşları için ideal ortam oluşturmaktadır. 2012 yılı kış ortası sukuşu sayımlarında Çukurova Deltası’nda 207.321 sukuşu sayılmıştır. Bu sayı Türkiye’de sayılan toplam su kuşunun yaklaşık 1/6’sıdır. Aynı yıl, Akyatan Lagünü'nde 25.650 flamingo, Yumurtalık lagünlerinde 8680 suna sayıldı. Bu sayılar gerek flamingo, gerekse suna için Türkiye’de bir sulak alanda bugüne kadar tespit edilmiş en yüksek sayılardır. Turnanın Türkiye’de kışladığı iki alandan birisi olan Akyatan’da her yıl 10.000’in üzerinde turna kışlamaktadır. Nesli tehlikede olan dikkuyruk ördeğin yanı sıra, elmabaş patka, fiyu, suna ve sakarmeke Akyatan’da kalabalık gruplar oluşturur. Akyatan ayrıca nesli tehlikede olan türlerden yaz ördeğinin ve yine ülkemizde nadir olarak görülen saz horozu ile turaç’ın önemli üreme alanlarından birisidir. Yumurtalık’ta da göç esnasında akpelikanlar, leylekler ve kıyı kuşları oldukça kalabalık gruplar oluştururlar. Küçük sumru, sumru, bataklık kırlangıcı ve gülen sumru için de Yumurtalık önemli üreme alanları barındırır.
Dİğer Türler
Akyatan kumsalları, nesli küresel ölçekte tehlike altında olan yeşil deniz kaplumbağasının (Chelonia mydas) tüm Akdeniz’deki en önemli üç yuvalama kumsalından biridir. Her yıl 350 – 600 arasında yeşil deniz kaplumbağası Akyatan kumsallarında yumurta bırakmaktadır. Delta ve civarını kullanan türlerin bir çoğu "Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi, mutlak korunması gereken türler" listesinde yer almaktadır.Göl ile deniz arasındaki geniş kumullar, çalılık alanlar etoburlar takımından birçok memeli için çok uygun yaşama ortamlarıdır. Alanda en yaygın görünen tür çakal ve yaban domuzudur. Ayrıca tilki, yaban kedisi, tavşan ve kirpidir. Akyatan ve Tuzla Lagünleri saz kedisi için Türkiye’nin en önemli noktalarından birini oluşturmaktadır. Türkiye’de yaşayan yaklaşık 120 yusufçuk türünden 41’i Çukurova Deltası’nda yaşamaktadır. Bölgedeki lagünler geleneksel dalyan balıkçılığının yapıldığı önemli alanlardır. Kefal, çipura, levrek, yılanbalığı, yayın, karabalık, bıyıklı balık, sazan, aynalı sazan, gökkuşağı alası ve sıraz dalyanlarda avlanmaktadır. Akyatan’da metrekareye 1 yuva düşecek yoğunlukta Mavi Yengeç popülasyonu tespit edilmiştir.
Flora
Çukurova Deltası’nda, toplam 600 tür ve tür altı seviyede bitki bulunmaktadır. Bunlardan 31’i endemik (sadece Türkiye’de bulunan) olan 62 bitki türü nesli tehlike altında veya nadir bulunan bitki türleridir. Özellikle denizle lagün arasında yer alan kumullarda büyüyen zakkum ve kirpi dikeni dikkat çekicidir. Nesli dünya çapında tehlikede olan kum zambağı (pancratium maritimum) ağustos-ekim ayları arasında dalyandaki kumullarda bembeyaz bir örtü oluşturur. Daha içerilerde canavar otu, farekulağı, fiğ ve yonca yaygındır. Yumurtalık lagünlerindeki 59 hektarlık Halep çamlığı ormanı, Halep çamının Türkiye’de orman oluşturduğu iki yerden biridir.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Adana’dan denize en kestirme yol bir saati bulmadan Karataş’a ulaşır. Geniş kumsalları, bol iyotlu havasıyla sakin bir balıkçı kasabası görünümündeki ilçede birçok yazlık konut bulunur. Tamamen ovalık bir arazi yapısına sahip olan ilçenin kıyılarının önemli bir kısmını Akyatan ve Tuzla Lagünü kaplar. Yaban Hayatı geliştirme statüsündeki bu doğa harikaları sayesinde kilometrelerce uzanan kıyılar, günümüze kadar hiçbir yapılaşma görmeden ulaşabilmiştir. Karataş’a (yaz-kış) günübirlik denize girmeye, denize nazır balık yemeye, ya da kendi balığınızı kendiniz tutmaya gelebilirsiniz. Elbette gelmişken, ilçede yer alan 20 civarında otel ve pansiyonda tatilinizi uzatabilirsiniz.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Karataş’ın tarihi, buradaki en eski yerleşimin kurulduğu, kentin 5 km batısındaki Magarsus Antik Kenti'nde son yıllarda hız kazanan kazılarla yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Akdeniz’e girinti yapan bir burun üzerinde kurulan Magarsus, antik çağ yazarlarının eserlerinde Mallos, Pyramos kıyısındaki Antiokheia, Kara (veya Yanık) Kilise, Od Kalesi ve Dört Direkli olarak da anılmış. İsmi özellikle Mallos Antik Kenti'yle birlikte kullanılmış. Mallos şehrinin yeri tam olarak tespit edilemese de (Ceyhan Nehri üzerindeki Akdeğirmen Köprüsü'nün yer aldığı Kızıltahta köyü ya da Küçük Karataş Mallos’un olası lokasyonları arasında gösteriliyor) Magarsus’a yakın bir noktada olduğu ve Magarsus’un da Mallos’un dini merkezi niteliğinde olduğu düşünülüyor. İlerleyen çağlarda Magarsus’un öneminin arttığı ve stadion v e tiyatronun da bu bölgeye inşa edilerek Mallos kent merkezinin buraya kaydığı düşünülüyor. Büyük İskender tarafından İssos savaşı öncesi ziyaret edilen Magarsus’daki Athena Magarsia Tapınağı antik dönemin önemli kehanet merkezlerinden biriymiş. Roma İmparatoru Elagabalus (M.S. 218 –222) döneminde “Coloniae” ünvanını alan Mallos M.S. 260 yılına kadar bir Roma kolonisi, M.S. 4. yy.dan itibaren bir piskoposluk merkezi olmuş, M.S. 964 yılında Bizans imparatoru II. Nikephoros Phokas’ın bölgenin kontrolünü ele almak üzere Abbasilerle verdiği mücadele ile yakılıp yıkılmış ve tarih sahnesindeki önemini yavaş yavaş yitirmiş.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Karataş Merkez
Çarşıda Pazaryeri denilendenize nazır bir tepe üzerinde Menzil Hanı var. 1608’de yapılmış han dikdörtgen planlı ancak tamamen yıkılmış halde. Bir de 1782 tarihli yine tamamen harap halde bir han kalıntısı var. Karataş’ın belkemiği, (ilçe ekonomisinin de dayanağı) balıkçı limanı. Her balıkçı limanında olduğu gibi, sabah erken saatlerde taze balığı burada direkt tekneden almak mümkün. Limandan balık avı ya da gezi amaçlı tekne ayarlanabiliyor. Maksimum 10 kişi kapasiteli teknelerin günübirlik kirası 600 TL civarında. (Cengiz Kaptan 0534 312 80 70) İster akşamdan sabaha kadar balık avı için anlaşın, ister sabah çıkıp günbatımında dönmek üzere… Balıkçı limanının içine girerek doğuya doğru ilerlediğinizde Barınak Aile Plajı var. Plajda yazlıkçı barınakları ve bir balık lokantası var. Denize girmeye uygun. Merkezden geçen Sahil Caddesi'nin önünde halk kullanımı için kamelyalar ve plaj var. Karataş’ın doğusunda ve batısında sahil boyunca yazlıklar yer alıyor. Hafta sonları insanlar Adana’dan akın akın deniz havası almaya ve balık restoranlarında keyif yapmaya geliyor.
Lezzet Noktaları
►Serintepe Aile Balık Lokantası
Limanın üstünde,denizi yaklaşık 50 metre yükseklikten gören manzaralı bir konuma sahip, şık bir balık lokantası.
(0535 670 83 38)
►Mavi Kum Restoran
Merkezde, denizin üstünde bir platformda hizmet veren şık bir lokanta. (681 21 37)
►Balıkçı Fevzi
İlçe merkezinin doğusunda kıyıda popüler balık lokantalarından bir tanesi. (681 20 60)
►Salim’in Yeri
İlçenin 3 km doğusunda muhteşem bir manzaraya sahip ve 43 yıldır aynı yerde. Karataş Belediyesi'ni geçtikten 200 metre sonra karşınıza çıkacak kavşaktan sola Orman Caddesi'ne girdiğinizde birçok otel bulacaksınız. Büyük kısmı kış aylarında kapalı.
►Öyküm Butik Otel
Plajından günübirlik ücret karşılığında faydalanılabiliyor. (444 00 88)
►Mavi Park Otel
(681 40 44)
Karataş’ın Batısı ve Harbiş Sahili
İlçenin batı ucunda tarihi Magarsus Antik Kenti’nin kalıntılarının bulunduğu bir koy ve bu koydan hemen sonra da Harbiş Sahili yer alıyor. Harbiş Sahili üzerinde hemen hepsi barınaktan hallice balık lokantası var. Burada balık yemenin keyfi mekanın salaş, balığın taze olmasında. Senede 7 ay, yemekten önce ya da sonra denize girmesi de kolay. Ayağınız kumlarda balık yiyebilirsiniz. Dezavantajı derseniz, hafta sonları kalabalık ve gürültülü olabiliyor. Çok da uzun olmayan Harbiş kumsalının batı ucuna yürüdüğünüzde karşınıza çıkacak kanal Akyatan Gölü’nün denizle bağlantısı. Karşısı da Akyatan Yaban Hayatı Koruma Sahası. Mevsim uygunsa, karşıya kadar yüzüp (genellikle su bel hizasını geçmiyor) bu muhteşem bölgeyi de keşfetmenizi öneririz.
Magarsus Antik Kenti
Günümüzde çok ufak bir kısmı gün yüzüne çıkarılmış olan antik şehir bir zamanlar, kimi yerde kalınlığı 3 metreyi bulan surlarla çeviriliymiş. Surların ve şehrin bir kısmı falez kenarında olması nedeniyle denize uçmuş. Bu yüzden kıyısı dalışa yasak bölge. 1980’de denizden çıkarılan Romalı Senatör Cicero’ya ait olabileceği düşünülen yaklaşık 2000 yıllık bronz heykel, dönem sanatının oldukça ileri seviyeye ulaşmış olduğunu gösteriyor. (heykel Adana Müzesi'nde sergileniyor) Günümüzde antik şehri görebilmek için çok dikkatli gözlerle alanı incelemek gerekiyor. Zira kalıntılar ve kara surları bölge halkı tarafından Karataş ve civarındaki köylerde, 18. ve 19. yüzyıllarda yapılan evlerin, Menzil Han ve İskele’nin imarında kullanılmış. Öte yandan kentin tiyatrosu son yıllarda yapılan kazılarla büyük ölçüde açığa çıkartılmış bulunuyor. Helenistik dönemde yapılmış olan 3000 kişilik tiyatro arazinin doğal eğiminden faydalanılarak, yerel kireçtaşı bloklardan inşa edilmiş. Tiyatronun güneyinde iskele, batısında ise stadion yer alıyormuş. İskelenin kalıntıları denizdeki dalgakıranlardan belli, stadion ise tamamıyla toprak altında. Bunların dışında antik kentte izleri takip edilebilen kalıntılar arasında sarnıç, Bizans ve Osmanlı hamamları ve meşhur tapınak yer alıyor. Helenistik dönemde tüm Magarsus’taki en önemli yapı Doğu Akdeniz’deki en önemli kehanet merkezlerinden birisi olan Athena Magarsa tapınağıymış. Kentin kuzeydoğusunda yer alan tapınak tarım arazisi olarak kullanılıyor ve izlerini görmek zor.
Karataş’ın Doğusu
İlçenin doğusunda yer alan Kumluk Tabiat Parkı'ndan daha doğuya devam ettiğinizde 9 km ileride Adana’dan çıkan sulama kanallarından bir tanesi denizle buluşuyor; yazlık ve oteller de burada sona eriyor. Bu nokta olta balıkçıları arasında çok popüler. (Bundan sonra Yumurtalık ilçesine kadar sahil şeridi yerini yerleşimlerin olmadığı sulak alan (dalyan) coğrafyasına bırakıyor)
Kumluk Tabiat Parkı
Orman Caddesi Kumluk Tabiat Parkı'nda son buluyor. Park kızılçam ve okaliptüs ağaçlarının gölgesinde birçok dinlenme ve oturma alanı bulunduruyor. Ön tarafı da kumsal. Yazın parkın kumsala bakan kapıları açık ve deniz girmek mümkün. Özellikle yazları, Karataş kumsalında gölge bulabileceğiniz nadir alanlardan. Kamp ve karavan için de uygun. (kişi başı 4,5 TL/otomobil 13 TL/çadır 25 TL) Tabiat Parkı’nın giriş kapısının hemen sağından aracınızla parkın önündeki Ormanaltı Plajı'na da inebilirsiniz. Bölgede denize girerseniz kesinlikle boyu geçmeyin, dip akıntısı var, çok tehlikeli!
Akdeğirmen
Ceyhan Nehri üzerinde yer alan değirmen harabelerinin Roma devrinden kaldığı düşünülüyor. Kızıltahta köyü yakınlarındaki değirmen 60'lara kadar kullanılmış şimdi tüm terk edilmişliğiyle fotoğrafçılar için son derece nostaljik kareler sunuyor. Yolu çok iyi değil ve biraz sapa ama onu cazip yapan tam da bu! Mallos Antik Şehri'nin de bu civarda kurulmuş olabileceği düşünülüyor.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Adana’nın Karataş ve Yumurtalık ilçelerinin sahilleri hala bakir kalan doğası sayesinde amatör ve sportif balıkçılığın yoğun olarak yapıldığı bir bölgedir. Özellikle kıyı oltacılığı ve zıpkınla balık avı aktiviteleri için alternatifleri çok fazla olan ve hala keşfedilmeyi bekleyen bir çok noktaya ev sahipliği yapar.
Karataş ve Yumurtalık için balık tutmak için en uygun dönemler, poyraz rüzgarlarının hakim olduğu, dalgasız ve durgun sonbahar ve kış aylarıdır. Su sıcaklığı kışın 15 ̊C’ın altına düşmez; ortalama derinlik 2-12 metre arası değişkendir. Bu bölgenin kilometrelerce karelik deniz alanı yemli olta balıkçılığı için mükemmeldir. Çapanızı atmadan akıntıyla beraber kilometrelerce sürüklenerek oltanızı bırakın. Bol miktarda Çupra, mercan ve gümüş tutabilirsiniz. Her iki bölgedeki limanlar özel teknenizi suya indirmeye müsaittir. Limanlarda bulunan tekneleri, sahipleriyle konuşup kiralayabilir, olta balığına çıkabilirsiniz. Bu işlemi yapabilmeniz için Tarım ve Köy İşleri Müdürlüğü'nden “sarı belge” edinmeniz gereklidir.
Serbest dalışla zıpkın avcılığı gün doğumu ve gün batımı saatleri arasında, ekstra hava kaynağı kullanmadan şnorkel yardımıyla nefesle dalarak ve lastikli veya havalı zıpkınlarla yapılan avcılık şeklidir. Olta ve zıpkın avında günlük kişi başı av limiti 5 kg dır. Bölgede bulunan sahil güvenlik ve su ürünleri denetim ekipleri sık sık kontrol yapmaktadır. Bu konu hakkındaki güncel sirküleri www.tarim.gov.tr/BSGM adresinden öğrenebilirsiniz.
KARATAŞ
Adana’ya 50 km uzaklıkta müthiş bir su altı faunasına ev sahipliği yapmaktadır. Görüşün kısıtlı olduğu bulanık suları, milli dip zemini, yuvası bol verimli kayalıklarla birleşmiştir. Seyhan ve Ceyhan Nehri'nin karıştığı sular çeşitliliği ve besin miktarını arttırmaktadır.
Karataş Merkez
Arabayla şehir merkezine vardıktansonra dümdüz devam edin. Bu yol sizi doğrudan denize çıkaracaktır. 500 metre kadar batıda Karataş Limanı'nı göreceksiniz. Bu liman ve çevresi ve karşıda göreceğiniz 2 adanın çevresi özellikle levrek avcılarının en popüler yerlerindendir. Zıpkınla ava da müsait olan bölgede dalarken tekne trafiğine çok dikkat etmek gerekir. Limanın hemen batısında uzun ve güzel bir sahil yer almaktadır. Kıyıdan hemen 100 metre açıkta, sahile paralel uzanan kayalar hemen göze çarpar. Bu kayalıklar her türlü balık avcılığı için verimli bir alandır.
Karataş Feneri Mevkisi
Bu bölgeden batıya devam edelim. Sol yanımızda denizle yol arasında yan yana inşa edilmiş yazlık sitelere geleceğiz. Bu sitelerin önü yıl boyu kalabalıktır ve avcılığa pek uygun değildir. Bu yolu takip ettiğimizde merkezden yaklaşık 5 km uzaklıkta son site olan Esentepe tabelasını göreceksiniz. Esentepe Sitesi'nden sonra yol Karataş fenerine doğru devam eder ve denize dönen irili ufaklı birçok berkitme yol bulunmaktadır. Bu yolların hepsi aynı ortak kayalık sahile çıkar. Fenerin doğu yakasındaki bu kayalık sahili, tepeden inerken göreceksiniz ve açıklara kadar uzanan geniş kayalık yapıyı seçebileceksiniz. Bu bölge, balıkların dönem dönem yayıldığı çok verimli bir avlaktır. Fenerin yaklaşık 1 km sağ-sol ve açığı sit alanı olması nedeniyle her türlü dalışa yasaktır. Olta balıkçılığı için herhangi bir engel yoktur. Bu bölgede at-çek yapacaksanız takımınız sağlam olsun çünkü fener burnu ve civarı doğu-batı yönünde ilerleyen tüm balık türleri için geçiş noktasıdır.
YUMURTALIK
Yumurtalık merkezden doğu ve batı yönünde uzanan sahiller, kıyıya paralel uzanan kayalıklarıyla balıkçıların en popüler bölgesidir. Dip yapısı, berraklık ve su sıcaklığı Karataş’la hemen hemen aynı karakterdedir. Sonbahar, kış ve ilkbaharın sonuna doğru değerli taş balıkları ve levrek avı için harika sığlıklara ve yuvalara ev sahipliği yapar. Kışın 5 mm elbiseyle kayalık şerit takip edilebilir. Yumurtalık merkezde bulunan liman çevresi ve Kale Adası dalışa yasak sahadır.
Küçük Yumurtalık
Limanı geçip batıya doğru merkezden ayrılıyoruz. Yine denize paralel uzanan asfalt yoldan Küçük Yumurtalık bölgesine yaklaşıyoruz. Asfalt yolda sol tarafımızda yaklaşık her 500-600 metrede bir denize dönen yollar göreceksiniz. Bu yollar denize paralel devam eden kıyıya yakın alternatif yola çıkmaktadır. Kıyı yolu üzerinde karşınıza çıkan tüm kayalıklarda balık tutma oranı yüksektir. Küçük Yumurtalık bölgesinde asıl verimli balık alanları açıktaki kayalıklardır. Yaklaşık 700-1000 metre açıkta dipte, tekrardan araları kum vadileriyle dolu taş yapılar başlar. Dalyana yakınlığından dolayı genel olarak su bulanıktır. İleri seviye zıpkın avcılarına uygun, zorlu, iri balıklı avlar veren noktalardır. Yumurtalık ve Küçük Yumurtalık arasındaki geniş koyda 15-18 metreleri sonarla taradığınızda, yine yer yer kayalık yapıları ekranda göreceksiniz. İşte bu bölge suyun berrak olduğu zamanlar zıpkın avcıları için en mükemmel yerlerden biridir. Küçük Yumurtalık’tan batıya doğru devam ettiğimiz zaman Dalyan bölgesine iyice yaklaşırız. Bu bölge koruma alanıdır ve her türlü avcılığa yasaktır.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Merkez ilçelerden sonra Adana’nın en büyük ve en gelişmiş ilçesi olan Ceyhan yaklaşık 150.000 kişinin yaşadığı ufak bir şehir görünümündedir. Ceyhan Nehri'nin bir kenarından geçtiği ilçe merkezi, lezzet konusunda da hayli iddialıdır. Yılankale, Dumlukale gibi savunma yapıları, Tatarlı Höyük, Sirkeli Höyük gibi antik çağın önemli yerleşimleri ilçenin dört bir yanına yayılmıştır. Ovanın yönetim merkezlerinden biri olmasının yanı sıra Bakü-Ceyhan petrol boru hattının, Akdeniz üzerinden dünyaya ulaştığı lojistik bir merkez olması da önemini ve potansiyelini artırmaktadır.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Tıpkı kardeşi Seyhan Nehri'nin yaşam verdiği Adana şehri gibi, Ceyhan Nehri de dağlardan taşıdığı bereketli toprakla Ceyhan’ı, ovanın ortasında bir merkez haline getirmiştir. Çukurova´yı meydana getiren ovalardan en büyüğü olan Ceyhan Ovası'na Yukarı Ova da denmektedir. Adana’dan rahatlıkla görülebilen, ovadan deniz istikametine doğru uzayan, Misis Dağları (Cebelnur Dağları, 500-750 metre) Ceyhan Ovası'nın güney batısına düşer. Güneyde Yumurtalık'la arasında ise Uyuz Dağları yer alır. (300-400 m) Ceyhan (ve Yüreğir Ovası'nda) neredeyse hiçbir köy yoktur ki, fark etmeksizin tarih öncesi bir höyüğün yanından geçip gitmeyesiniz. Mübalağa etmiyoruz! Kimi Tunç Dönemi'nden kimi Roma ve Bizans’tan kalan bu höyüklerin kimi saptanmış, kimi düzlenerek çoktan tarım arazisine çevrilmiştir. Öyle ki bilimsel araştırmalar eski çağlardaki kırsal yerleşimin Çukurova’da neredeyse bugünkü sıklıkta olduğunu gösteriyor. 1865’te dağlarda yaşayan göçmen Türkmenleri yerleşik düzene geçirmek üzere bölgeye gelen F ırka-i Islahiye ordusu b uradaki aşiretlerden Ceritleri Ceyhan Nehri´nin doğusuna, Sırkıntılar’ı batısına, Avşarlar’ı da kuzeyine iskan etmiştir. S on olarak, Kırım Savaşı nedeniyle göç etmek durumunda kalan Nogay Türkleri bugünkü Ceyhan ilçe merkezinin olduğu yere yerleştirilmiştir. Ceyhan Nehri taşkınlarla yüzyıllarca ovayı bir bataklık haline getirse de, 19. yy. sonundan itibaren bataklıklar kurutulmuş ve tarım arazileri ekilip biçilmeye başlandıkça şehrin zenginliği de artmıştır. Merkezle aralarındaki 50 kmlik engebesiz mesafe Ceyhan tarihini Adana ile koşut tutmuştur. 2. Abdülhamid zamanında Hamidiye adı verilmiş, 1908’de Urfiye olarak değiştirilmiş, 1920 ‘de Ceyhan ismine kavuşmuştur.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
http://rota.adana.bel.tr/img/Tumlu%20Kalesi.JPG
Şehirde tescillenmiş tarihi yapılar arasında A. Menderes Bulvarı üzerindeki demiryollarına ait yapılar ve Ceyhan Garı var. İnönü Bulvarı şehri boydan boya kat ediyor ve ilçenin sosyal merkezi de burası. Ceyhan’da rüştünü ispat etmiş lezzet noktaları arasında namını Adana’da açtığı şubelerle yayanlar da var. Balkaymak Dondurma ve Venedik Pastanesi bunlardan ikisi. Öte yandan Ceyhan kebapçılarıyla da meşhur.
Ceyhan Ulu Cami
Ceyhan ilçe merkezi, 1869 Koban muhacirlerinden Nogaylardan Abdülkadir Ağa tarafından yaptırılan caminin
etrafında oluşmaya başlamıştır. Günümüzde de geniş bir meydanın ortasında yer alan cami ilk yapıldığında 15 kubbeliyken 1946’da yapılan ilaveyle 25 kubbeli olmuştur. Bunun yanında Ceyhan’daki tescilli yapılar arasında Bağdat Demiryolu Projesi'nin bir parçası olarak 20. yy. başlarında yapılmış istasyon binaları ve bazı Cumhuriyet dönemi yapıları da görülebilir.
Kurtkulağı Kervansarayı ve Cami
Çukurova’nın kapısı olarak nitelendirilen Kurtkulağı derbendi, Adana-Halep kervan yolu üzerinde kurulmuş bir Osmanlı menzil hanıdır. Araştırmalar 16. yy. sonu, 17 yy. başında tamamlanmış olduğunu göstermektedir. 45,75x23,60 metre ebatlarında dikdörtgen plana sahip han, her ne kadar Osmanlı döneminde en son yapılan hanlardan biri olsa da mimari özellikleri olarak Selçuklulardan kalma bir mirası taşıyor. 2 006’da restore edilen ve bütünüyle değerlendirildiğinde hali hazırda, Adana’da görebileceğiniz en sağlam tarihi eserlerden biri olan Kervansaray özgün bir mimariye de sahiptir. Sivri bir kemerle açılan taç kapıdan geçerek girilen kervansaray, alt kısmı kesme taş bloktan, üstü ise daha küçük taşlardan harçla yapılmıştır. Kiremit kaplı tavanını 12 payenin taşıdığı 3 uzun tonoz taşımaktadır. Kervansaray’da kendine ait tuvaleti dahi olan bey odaları, bir saldırı durumuna karşı yeraltı dehlizlerine açılmaktadır. Hanın kapısı kapalıysa bozulmayın, anahtar girişin karşısındaki büfede!
Kurtkulağı Kervansarayı’nın bir zamanlar çevresi surlarla çevrili bir menzil yerleşmesi olduğunu, yol güvenliği ve haberleşmeyi sağlamak üzere birimlere sahip olduğunu hatırlatmakta fayda var. Zamanla tarihi dokusunu kısmen kaybetse de köy, eski evlerin olduğu şirin bir yerleşim. Kervansarayın hemen kuzeyinde tarihi bir çeşme ve havuz var. Buradan devam ettiğiniz zaman 100 metre ileride çok güzel bir Osmanlı cami yer alıyor.
Kurtkulağı Cami
1601 tarihinde Haydar Ağa tarafından, Mimar Mehmet Ağa’ya yaptırılmış. Art arda sıralanan iki kubbesi ve kısa bodur minaresinin örneği yok! İkinci minaresi ise 1955’te yaptırılmış.
Kazankaya
Kurtkulağı köyüne 2 km uzaklıktaki mesire yerinde bir zamanlar kervan yolunun güvenliğini sağlayan eski bir kale varmış. Şimdi ise yöre halkının kullandığı yemyeşil bir mesire yeri. Bir tarafında da yöre insanın çaput bağladığı kaya mezarları var.
Tumlu Kalesi
Çukurova dağ kaleleri sisteminin bir parçası olarak Adana-Kozan yolunu ve diğer kaleleri görmektedir. Düzgün kesme taşlardan yapılmış bir Orta Çağ Kalesi olup 8 adet de burcu vardır. Usta yazar Yaşar Kemal İnce Memed’de kaleden şöyle bahseder: “…yelkenlerini açmış son hızla Akdenize doğru uçarcasına giden Dumlukale… Dumlukale hep dumana batık olur. Sıcakta kırmızı kayaları tüter.”
Yılankale
Ceyhan Ovası'nın ortasında tek başına sivrilen, ağaçlandırılmış sarp bir tepe üzerine inşa edilen kaleden tüm ova ve civar yerleşimler, yanı başından menderesler yaparak akıp giden Ceyhan Nehri ve Kozan, Dumlu, Anavarza gibi ovanın diğer kaleleri görünür. Bizans, Haçlı ve Ermeniler zamanında kullanılmış ve 2004’te gördüğü restorasyon ile de günümüze oldukça sağlam bir şekilde ulaşmış görkemli bir Orta Çağ kalesidir. Yazıtlardan, Kilikya Ermeni Krallığı döneminde kalenin pervaz, pencere ve kapı üstü tonozların onarıldığı görülmektedir. Kilise ve sarnıç gibi alanları olan kalenin en tepesinde yer alan korunaklı garnizonuna üç kapıdan geçtikten sonra ulaşılıyor. Eski adı Govara (Kovara) olan kaleden, yörede Şahmeran efsanesinin geçtiği yer olarak kabul edilmesinden dolayı, Evliya Çelebi 17’nci yy.da Şahmeran Kalesi diye bahseder. Tepenin üstünde, kalenin altında üç tarafa hakim güzel bir kafe/ lokanta var. Kale Park, sabahları serpme kahvaltı, ayrıca sac kavurma, pirzola ve mantı servis ediyor. Pazartesi hariç hergün sabahları 8.00’da açılıyor.
(0532 507 83 60)
Sirkeli Höyük
Suriye‘den Orta Anadolu‘ya ulaşan tarihi yol üzerinde yer alan Sirkeli, Kilikya’daki en önemli höyüklerden biridir. Yerleşim, Ceyhan Nehri‘nin Misis Dağları‘yla buluştuğu noktada yer alır. Demiryolu, otoyol ve tam karşısında, Ceyhan’ın öteki tarafında yer alan Yılankale, tarihten bu güne buranın bir geçiş noktası olduğunu doğrular niteliktedir. Sirkeli Höyük 300×400 m büyüklüğünde ve 30 m yüksekliğindedir. Nehrin diğer yakasında da yerleşimin devam ettiği tespit edilmiştir. Yerleşim, M.Ö. 5000‘lerden, Roma Dönemi‘ne (M.S. 100) kadar iskan edilmiştir. Sirkeli’nin bir özelliği de bilinen en eski Hitit kabartmasına ev sahipliği yapmasıdır. Höyüğün güneydoğusundaki kayalığın üzerinde iki adet kaya kabartması vardır. Kabartmalardan daha iyi durumda olan Hitit kralı II. Muwatalli’yi (M.Ö. 1290–1272) gösterir. Diğerinin ise anlaşıldığı kadarıyla antik dönemlerde üzeri kasıtlı olarak kazınmıştır. Bu kabartmanın da Muwatalli‘nin oğlu Kurunta'ya da onun kardeşi III. Mursili’ye ait olduğu düşünülmektedir. Misis Antik Şehri üzerinden gidilen höyük, Sirkeli köyüne gelmeden hemen önce yer alıyor. Karayolunun demiryolunu kestiği noktanın hemen sağında Kazı evini göreceksiniz. Aracınızı buraya park edin. Kazı evinde birileri varsa size bilgi verecektir (arkeolojik çalışmalar genellikle yaz aylarında yapılıyor). Höyük hemen solunuzda. 100 metre daha ileride, solunuzda Ceyhan Nehri’nin menderes yaptığı noktada bir patika var. Patikayı takip ettiğiniz zaman da kaya kabartmalarını görebilirsiniz. Patikanın devamı sizi höyüğün tepesine kadar götürüyor.
Durhasan Dede Türbesi ve (Uyuz Dağları)
Alevi-Bektaşi dedesi olan Durhasan Dede’ye ait türbe 18. yüzyılın ilk çeyreğinden kalma tek kubbeli kare planlı ve kargirdir. Türbeye çocuğu olmayanlar, baht açtırmak isteyenler, hasta olanlar ve sıkıntısına çare arayanlar çok uzaklardan kalkıp gelirler. Türbe girişindeki eşikte görülen kaz ayağı şekli Yanyatır Tahtacı Türkmenlerin simgesidir. Köy, Ceyhan’la Yumurtalık arasında 300-400 metre yüksekliğiyle bir set oluşturan Uyuz Dağları’nın başladığı noktada yer alıyor. Köyün 1 km ilerisinde Ceyhan’ın en yüksek köyü olan Yellibel var. Söz konusu tepeler ormanlık ve dağı kesen stabilize orman yolları, dağ bisikleti için uygun. Bu tepelikler Lokman Hekim efsanesinde bahsi geçen ölümsüzlük otu olduğu düşünülen adamotunun (Mandragora) da kaynağıdır.
ŞAHMERAN EFSANESİ
Adana’da yılanlarla ilgili efsane ve inançlar çok yaygındır. Özellikle Yılankale’de yaşayan altı yılan üstü insan olan yılanlar kralı Şahmeran birçok efsanede yer alır ve yörenin diğer meşhur efsanelerinden Lokman Hekim efsanesi ile de kesişen versiyonlara sahiptir. Örneğin bunlardan birinde padişahın kızı hasta olur ve büyücüler iyileştirmenin tek çaresinin Şahmeran’ın bulunarak vücudundan yapılacak bir iksirle olacağını söyler. Bunun üzerine padişah, Şahmeran’ı daha önceden gören birini, onu yakalamak üzere görevlendirir. Görevlendirilen bu kişi Şahmeran’ı yakalamak üzere saklandığı mağaraya girer. Şahmeran “Ölümümün senin elinden olacağını biliyordum” der ve ekler; “Gövdemin parçalarını kaynat ve padişahın kızına içir, kafamın suyunu da sen iç ve şifacı ol” der. Adam, Şahmeran’ın söylediğini yapıp kızın iyileşmesini sağlar ve kendisi de Lokman Hekim olur. Bu efsanelerin farklı bir versiyonunda da yılanlar krallarının öldüğünü bilmezler. Eğer bir gün öğrenecek olurlarsa, “Misis yelden, Adana selden, Tarsus yılandan gidecektir.”
Tatarlı Höyük
37 metrelik bir yükselti üzerinde 180x300 metre ölçüleriyle Kilikya bölgesinin en büyük antik yerleşimlerinden biri olan Tatarlı Höyük’ün M.Ö. II binyıldan kalma metropol bir kent olduğu gözükmektedir. Tarihi Neolitik Çağ’a uzanan 23 odalı bir tapınak açığa çıkarılmıştır. Bulunan eserler höyüğün bir tekstil merkezi olduğunu ve şarapçılığın önemli bir ekonomik değer olduğunu da göstermektedir. 2007’den bu yana devam eden kazılar arkeologları, Tatarlı Höyük'ün Kizzuwatna ülkesinin önemli kutsal merkezi Lawazantiya olduğu sonucuna her yıl daha da yaklaştırmaktadır.
Kraliçe Puduhepa’nın Kenti Lawazantiya
Höyükte kazılar devam ettiği için hali hazırda ziyaret etmek mümkün değil. Ancak höyüğün etrafında bir tur atıp, antik kaynaklarda sözü geçen 7 adet tatlı su pınarının adeta cennete çevirdiği Tatarlı köyünü ve etrafı yeşermiş kaynakları görebilirsiniz. Höyüğün hemen aşağısında yer alan köy, Aşağı Şehir yerleşimlerinin bulunduğu alanmış. Söz konusu pınarlardan birinin yanıbaşında Kaynargöz Aile Restaurantı alabalık ve köy tavuğu servisi yapıyor.(0544 962 00 80)
⇒Ceyhan’ı geçtikten sonra D-400 karayolu üzerindeyer alan Mustafabeyli beldesinden sola dönüyorsunuz. Höyük 5 km ileride Tatarlı köyünün tam girişinde.
KRALİÇE PUDUHEPA’NIN KENTİ LAWAZANTİYA
Hititlerle çağdaş ve onlarla çok yakın kültürel ilişkiler içerisinde bağımsız bir ülke olan Kizzuwatna'nın önemli kutsal merkezi Lawazantiya’nın Hitit Kraliçesi Puduhepa’nın doğduğu kent olduğu düşünülmektedir.
Hitit Kralı 3. Hattuşili, Mısırlılarla imzaladığı tarihin ilk barış anlaşmasıyla son bulan Kadeş Savaşı'ndan dönerken, bugünkü Tatarlı Höyük olması kuvvetle muhtemel Lawazantiya’ya gelmiş ve bir rahip kızı olan Puduhepa’yı kendisine kraliçe yapmıştır. Kraliçe Puduhepa’nın Hitit siyasetinde çok önemli rol oynayan bir şahsiyet olarak devlet anlaşmalarına kralla beraber mühür bastığı ortaya çıkmıştır. Bu açıdan Kraliçe Puduhepa günümüzde kadın hakları ve eşitliği savunucuları açısından önemli bir tarihsel referans ve sembol olarak benimsenmektedir.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Adana’nın en genç ilçelerinden biri olan İmamoğlu, Adana ilinin tam ortasında, alabildiğine verimli tarım arazilerinin uzandığı ve 18 yy.da yörükler ilçede yerleşik hayata geçmeden evvel bataklık ve cangıllarla kaplı bir ilçedir. İlçede kale, nekropol alan ve höyüklerin yer aldığı tescilli 18 sit alanı bulunmakta ancak bunlar hakkında çok az araştırma yapılmıştır.
TARİH VE COĞRAFYA
Kayseri’den Adana’ya uzanan ticaret yolları güzergahı üzerinde yer alan ilçe 19 yy’a kadar boş ve bataklık arazilerden oluşurken, 1865’ten sonra Osmanlı’nın konar-göçer aşiretleri yerleşik hayata geçirme ve toprakların ekilmesini teşvik etme politikası neticesinde bir han ve yol güvenliği için bir karakol kurulmuş, bölgeye iskanın hız kazanmasıyla da İmamoğlu köyleri yavaş yavaş oluşmaya başlamış. Başlangıçta Avşarlar, Sırkıntıoğulları, Kozanoğulları, Karsantıoğulları, Kırıntı, Hacılar, Berber gibi Türkmen aşiretleri İmamoğlu’nda yerleşik hayata geçmişler. Daha sonradan Anadolu dışından gelen Türk asıllı göçmenlerin de yerleştirildiği bu geniş ve boşa razilerde örneğin Koyunevi, Yazıtepe, Ayvalı gibi köylere ve merkeze 1930’lu yıllarda Romanya’dan gelen göçmenler yerleştirilmiş. İmamoğlu kent merkezinde yer alan Garipler Mezarlığı ise daha eskilerden bu yana konar-göçer aşiretlerin cenazelerini defnettikleri bir merkez olmuş. Daha sonraları mezarlık kaldırılarak burası da bir yerleşime dönmüş. Özellikle 1945’te faaliyete geçen İmamoğlu pazarı burayı bir cazibe merkezine dönüştürmüş ve çevre köylerden ve Ceyhan’dan da yörükler ilçeye yerleşmiş. İmamoğlu önceleri Kozan’a bağlıyken, nüfusun artışıyla birlikte 1959’da bucak statüsüne kavuşmuş, 1964’te belediye teşkilat kurulmuş ve 1987’de ilçe olmuştur. İlçenin tarihi genelde Adana, özelde ise Kozan ile koşut gelişmiştir. İlçe neredeyse tamamıyla verimli tarım arazilerinin uzandığı ortalama 90-200 metre yükseklikte bir coğrafyaya sahiptir. Arazi yapısı genelde düz, yer yer hafif engebeli bir yapı sergilemekte kuzeyde ise karstik yer şekilleri görülebilmektedir.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Altınini Yeraltı Şehri
İmamoğlu’ndaki en etkileyici yerlerden biri olan Altınini Yeraltı Şehri'nde çok az araştırma yapılmış ve hali hazırda etrafı tarım arazileriyle kapalı olup turizme açılmamıştır. Birkaç yüz metre uzunluğunda ve yaklaşık 30 metre yükseklikteki kayalıklarda, kayaların içi oyularak insan eliyle elde edilmiş onlarca galeri bulunmaktadır. Pekmezci köyünde yüzeyden akan bir dere kayalıklardan minik bir şelale yaparak akmakta, şelalenin aktığı kuzey cepheli
kayalıklar yemyeşil bir yosun duvarına dönmüştür. Ayrıca kayalıklara uzanan birkaç yüz metre uzunluğunda taştan 3-4 metre genişliğinde antik bir yol da vardır. Kaya yamaçları ve dere boyu suyun etkisiyle yeşermiş, gizemli kaya odalarıyla bir araya gelince bölgede rastlanmadık bir güzellik ortaya çıkmıştır. Hazine avcıları tarafından sıklıkla yoklanan bölge günümüzde 1. derece sit alanıdır.
⇒Pekmezci’den Çörten köyüne giderken 1300. metrede sağa sapın, antik taş yolu göreceksiniz. Yolu takip edin, güney yönünde tarım arazisinin arkasındaki kayalıkları ve dikkatle bakarsanız galerileri fark edeceksiniz.
Ağzıkaraca Kalesi
Ağzıkaraca köyü yakınlarındaki kale, kayalık ve hafif eğimli bir tepede yer alır. Kalenin sadece dış surlarının bir kısmı ayakta olup, Kozan Kalesi ile görsel bağ çerisindedir. Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın güneyinde kaya mezarları da bulunmaktadır. Bölgede dikkat çeken diğer yerlerin başında, Koyunevi köyünde doğal kayaların işlenmesiyle oluşmuş, geniş bir alana yayılan bir nekropol alanı gelmektedir. Aynı köyde bir evin bahçesinde Bizans mozaikleri de bulunmuştur. Ayrıca Alaybeyi ile Saygeçit köyleri arasında sivri kemerli tek gözlü bir Osmanlı köprüsü olan Baltalı Köprüsü bulunmaktadır.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Ovanın sona erip Torosların baş gösterdiği tam o noktada sırtını dağlara, önünü ovaya dönmüş Kozan yer alır. Kozan Dağı ilçenin tam ortasında yükselir ve tepesinde Kozan Kalesi ilçenin binlerce yıllık tarihini anımsatır. Dağın eteklerine kurulmuş, tarihi dokusunu yer yer hala koruyan kent merkezi, yemyeşil yaylalar, görkemli kaleler ve ilçenin her bir köyüne yayılmış bir tarihi miras… Adana’nın hiçbir ilçesinin sahip olmadığı kadar çok tescilli kültür varlığıyla Kozan turizm konusunda Adana’nın en donanımlı ilçelerinin başında yer alır. 130.000’lik nüfusu, narenciye bahçeleri, zeytinlikleri ve tüm ülkedeki en yüksek bal üretimini sağlayan arıcılık sektörü, ekonomik olarak da Kozan’ı üst sıralara yerleştirmektedir. Akdeniz dikenli inciri, nar ve nar ekşisi, harnup (pekmez ve marmelatı) bereketli Kozan topraklarının namlı mahsülleri arasında yer almaktadır. 110 metre yükseklikte yer alan ilçe merkezinden birkaç kilometre kuzeye doğru yol aldığınız anda yaylalar baş gösterir; ovanın geniş tarım arazileri, yerini makiliklere ve ormanlara bırakır. Batıda Seyhan Nehri Aladağ ilçesiyle, doğuda Sumbas Çayı Kadirli ile arasında sınır oluşturur. Tüm bu özelliklerine ek olarak dağlık kesime yayılan Andıl, Bucak gibi kaleleri ve kilometrelerce genişliğe yayılmış ören yerleriyle Anavarza gibi bir antik dönem metropolü de Kozan’ı, Adana’nın mutlaka görülmesi gereken yerleri arasında ilk sıralara yerleştirmektedir.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Mezopotamya’dan İç Anadolu’ya uzanan ticaret ve kervan yolunun geçtiği ilçe tarihten bugüne Feke, Saimbeyli ve Tufanbeyli’yi de içine alan bölgenin ticari merkezi olmuştur. Hititlerden sonra Asurlular bölgeye yerleşmiş ve şehre “Sizu” denmiş, MÖ. VI. yy.da Medler’in ve Persler’in, MÖ. 333 yılında Büyük İskender’in eline geçmiştir. Bu dönemden kalma Karasis Kalesi'nin kapısında bulunan fil rölyefi, bölgede yerleşim olduğunu ve kervanların bu şehirde kontrol edildiğini göstermektedir. Roma döneminde Anazarbos antik şehri bir metropol büyüklüğüne ulaşmış ve şehirde olimpiyat oyunları gerçekleşmişti. Bizanslıların ardından, bölgede Abbasi İslam ordusu görüldü. 1080-1198 arası Baronluk, 1198-1375 arası Kilikya Ermeni Krallığı’nı kurmuş olan Ermenilerin başkenti de Sis olmuştur. Ayrıca Krallık bugünkü Kozan’da büyük bir manastır kurmuştu. 1340 ile 1350 yılları arasında, bölge Ramazanoğulları ve Türkmen aşiretlerine geçti. 1375 yılında Mısır Memlükleri geldiler. 1517 yılında ise, Yavuz Sultan Selim, bölgeyi Osmanlı egemenliğine soktu. 1700-1865 yılları arasında bölgede Kozanoğulları beyliği hüküm sürer ve Cumhuriyet dönemine kadar Sis adıyla bilinen bölge Kozan olarak anılmaya başlanır. İlçenin isim kökeninin eski Türklerde yaban tavşanı anlamına gelen ve aynı zamanda on iki hayvanlı Türk takviminde de yeri olan “kozan”dan geldiği düşünülmektedir. 1865 yılında Toros Dağları'nda başına buyruk hareket eden aşiretleri dizginlemek adına bölgeye gelen Osmanlı ordusu Kozanoğullarını bölgeden sürmüş ve Kozan Sancağı kurulmuştur. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra işgale uğrayan sancak, 2 Haziran 1920 tarihinde işgalci Fransız ve Ermenilerden temizlenmiştir. 1923 yılında önce vilayet olmuş, sonra 1926’da Adana iline bağlı bir ilçe yapılmıştır. Adanalı olmanın tüm karakteristiklerini taşımakla beraber Kozan, kuvvetli bir kültür ve aidiyet geliştirmiş ilçelerin başında gelir.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Kozan Kent Merkezi
Kozan’ın tarihi merkezi, tarihi dokusunu hissettirebilecek şekilde günümüze ulaşabilmiş, Adana’nın belki de tek ilçesidir. Kozan Kalesi’nin doğu etekleri eski çarşı ve konaklarıyla gezinmekten keyif alacağınız bir bölge. Çarşı Sokağı belediyenin hemen güneyinden başlıyor. Sokak boyunca 1904’te yapılan 17 dükkanlı bedestenin yanı sıra daha birçok tarihi dükkan var.
Tarihi Bedesten
Uzun yıllar Kozan’ın ticaretinin döndüğü bir “kapalı çarşı” konumundaymış. Tescillenen yapı şimdi kapalı ve onarım bekliyor. Bu civardaki Yeğenoğlu Sokak; sokağın etrafında da bir kısmının restorasyonu yeni tamamlanmış tarihi konaklar yer alıyor.
Muhtar Hacı Konağı
Konak 1903 tarihli. Kayserili ustalar tarafından taştan yapılan konak, 1950’lerde onarım görmüş ve günümüze sapasağlam ulaşmış. Takvim Kapı denilen kuzey kapısı Roma, kapının tam üstünde yer alan mükemmel bir taş işçiliği ortaya koyan balkon ise Helenistik mimari özellikler taşıyor. Bahçesindeki hurma ağacından dolayı Hurmalı Konak olarak da anılan bina günümüzde lokanta olarak hizmet veriyor.
Hoşkadem Cami
Çarşı Sokak devamında iki cami yer alıyor. Bunlardan ilki şehrin anıtsal yapılarının başında gelen dörtgen planlı bir cami. Bu görkemli cami 1448’de Memlük Emiri Abdullah Hoşkadem tarafından yaptırılmış ve Çukurova’daki ilk büyük camilerden biridir. Dörtgen plan üzerine teşkil edilen cami bu yanıyla ulu camiler sınıfına dahil edilmekte. Mimariye Memlük özellikleri hakim. Geniş kubbe yerine ufak bir kubbeye sahip, ve demir ve çimento kullanılmaksızın, taşlar üst üste kireçle örülerek kurulmuş. Duvarları kesme taştan yapılmış ve çok az pencere kullanılmış. Caminin minaresi ise Sultan II. Abdülhamit tarafından kalın minare ve geniş şerefeli şekilde inşa edilmiş. Hoşkadem Cami, Büyük Cami olarak da adlandırılıyor.
Küçük Cami
Büyük Cami'nin 300 metre ilerisinde yer alan 1530 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde Yusuf Bin Abdullah tarafından yaptırılmış. Minaresinin boyundan ötürü Küçük Cami adı verilmiş. Ahşap cami 1920 yılında işgalci Fransızlar tarafından tamamen yakılmış, kısa sürede tekrardan yapılmış. Bu karmaşada kitabesi kaybolmasın diye Çamurdanlar Konağı'na monte edilmiş ve 88 yıl boyunca burada unutulmuş. Tüm bu maceralardan sonra özgün yapısını kaybetse de cami 2009’da aslına en yakın şekilde restore edilmiş. Kozan merkezde görülmesi gereken diğer konaklar arasında, Kuyumcuoğlu Konağı, Çamurdanların Konağı, Gökçeliklerin Konağı yer almaktadır. Merkezdeki konakların restorasyonları 2018’den bu yana hız kazandı ve birer birer turizme kazandırılıyor.
Arıkan Konağı
Kozan’ın en eski sivil mimari yapılarından biri olup ilk olarak Ermeni Mıcırıkyan Kirkor Efendi’ye aitmiş. Kirkor Efendi devletle çok iyi geçinip yardımlarda bulunduğu için kendisine “Yaver”, konağa da Yaver’in Konağı denilegelmiş. Türk evlerinin mimari özeliklerinin incelenebildiği konağın ahır ve ardiyelik olarak kullanılmak üzere yapılan alt katı taştan, ikinci ve üçüncü katları ise ahşaptan yapılmadır. Çukurova evlerinin genel özelliği olan güney cepheye konumlandırma bu konakta da gözlenir. Binanın etrafı yüksek surlarla çevrilidir. Surun kuzeyinde tarihi bir kuyu, güneyinde ise mutfak kısmı bulunur. Günümüzde Kozan Belediyesi tarafından işletilen konak hem restoran olarak kullanılıyor hem de bir butik otel olarak hizmet veriyor. Kozan Kalesi’ne çıkarken, tarihi merkeze de çok yakın bir konumu olan konak, Kozan’da konaklamayı düşünenler için birinci seçenek olmalı.
Arıkan Konağı'nda, biri gelin-damat odası diye geçen toplam 12 oda yer alıyor. Bunun yanında yine belediye tarafından işletilen Yapıcı Konağı'nda da 7 oda var. ⇒Taş Mah. Manastır Sok. No: 5 (515 09 99)
Tarihi Roma Köprüsü
Kozan’ın sembolü olan köprünün ne zaman yapıldığı bilinmese de Roma döneminden kaldığı düşünülmektedir. Günümüzde 8 kemeri olan köprünün değeri geç anlaşıldığından birçok yanlış onarım görse de artık hak ettiği öneme kavuşmuştur. 2009’da keşfedilen hakkındaki tek kitabe 1776’da onarım gördüğüne işaret etmektedir. Eski zamanlardan bu yana Kilgen Çayı'nın iki yakasını birbirine bağlayan köprü, Toroslarla Adana’yı bağlayan ticaret yollarının ve aynı zamanda “Göçyolu” olarak bilinen güzergâhın kilit noktası olmuştur. Göçyolu ismi Çukurova’da yaşayan Türkmenlerin yaylalarına göçmek için bu köprüyü kullanmalarından ileri gelmektedir. Köprüden baraja kadar uzanan bölge halen halk arasında aynı isimle anılmaktadır. Köprünün hemen altındaki basamaklardan Kilgen Çayı boyunca uzanan Atatürk Parkı yer alıyor. Anavarzalı ünlü Dioskorides’e ithafen yapılmış bir heykel de bu parkta yer alıyor.
Kozan Kalesi
İlçe merkezinin tam göbeğinde yüksekliği 400 metreyi bulan bir tepe üzerinde şehrin kadim tarihini hatırlatmak üzere yükselen Kozan Kalesi, Asurlular ya da Hititler tarafından yaptırılmış ve binlerce yıldır çeşitli ekleme ve onarımlarla günümüze kadar ulaşabilmiş nadir kalelerdendir. Çevre uzunluğu 6 km’yi bulan kalenin en yüksek noktasından sadece Kozan değil, güzel havalarda, Akdeniz’e kadar Çukurova’nın amansız düzlüğü öyle bir gözler önüne serilir ki, sadece bunun için Kozan’a gitmeye değer! Antik dönemden bu yana Akdeniz’den Torosların baş gösterdiği Kozan’a kadar bir birlerini görecek şekilde konumlanan, Toprakkale, Yılankale, Anavarza ve Kozan Kalesi gelecek düşmana karşı dumanla haberleşirlermiş. Zaten kalenin tepesine çıkıp yönünüzü ovaya döndüğünüzde Anavarza ve Dumlu Kale, hatta Yılankale çoğu günler görülebiliyor. 44 kulesi bulunan Kozan Kalesi, kuzey ve güney olmak üzere bir birlerine bir sur ile bağlanan iki ayrı kale grubundan oluşuyormuş. Güney kesimindeki tepede bir iç kale vardır. Daha dışarıda olan ikinci sur ise Kilikya manastırını çevrelemekteymiş. Yazın 08.00- 20.00 Kışın 08.00-17.00 Kozan Kalesi’nin girişinde yer alan Kale Kafe’nin menengiç kahvesi meşhur.
Baddal Gazi Zindanı
Kozan kale kapısından içeri girerken hemen sol kolunuzun üzerindeki mahzen yaygın inanışa göre 8 yy.da bölgenin Türkleşmesinde emeği geçen cesur akıncılardan halk kahramanı Battal Gazi’nin ismiyle anılır.
Kilikya Manastırı
1940’lara gelindiğinde yıkılan manastırın kalıntılarının olduğu alan Kozan Dağı’nın eteklerinde. Şimdi içinde bir çocuk parkı olan eski manastırın kalın surları ve bazı yapı kalıntıları kale yolu üzerindeki güvenlik noktasının hemen altında görülebiliyor. Kilikya Ermeni Krallığı’nın merkezi olan manastır 1774 yılında inşa edilmiş. Katogigosluk makamı olan bu manastır dünya gregoryen mezhebinin ilahiyat okulu olarak hizmet vermiş 66 odalı, büyük salonlu, yüksek bir binaymış. Hemen yanında okul binası, hamam, rahiplerin ve görevlilerin yaşadığı evlerden oluşan yaklaşık 100 dönümlük bir arazi içerisinde yer alıyormuş. 1920’de Ermeniler şehri terk edene kadar Kilikya Manastırı dünya Ermenilerinin en önemli ruhani merkezlerinden biri olarak kabul edilmekteymiş. Manastır çevresindeki çiçeklerin suyundan elde edilen “pelesenk yağı” Anadolu’nun her yerinden gelen Ermenilerin katıldığı bir merasimle elde edilirmiş. Manastır, 1921 yılında Lübnan'ın Beyrut şehrine taşınmış ve halen faaliyetini orada sürdürüyor.
Keşiş Mağarası
Kozan Kalesi’nin doğusunda yer alan mağara Sümela Manastırı'nı anımsatır. Rivayete göre Mevlana Konya’dan Şam’a giderken Kozan’dan geçer. Yolculuğu sırasında konaklamak için mağaraya girer ve orada inzivaya çekilmiş keşişlerle karşılaşır. Mevlana’nın sohbetinden etkilenen keşişler İslamiyeti kabul ederler. Ayrıca keşişlerin insanların zihinlerini okudukları da rivayet edilir. Bu hikâyeye “ Ariflerin Menkıbeleri” isimli eserde Mevlana’nın hayatının anlatıldığı kısımda yer verilmiştir. Kalenin kuzey eteğinde uzanan Sağlık Sokak üzerinde mağaraya çıkan patikanın başladığı yerde bir bilgilendirme panosu var. Bu patikadan yaklaşık yarım saatlik zorlu bir yürüyüş gerekiyor.
Lezzet Noktaları
Kozan lezzet konusunda en az Adana’nın kendisi kadar iddialı. Ama şehrin esas mevzusu ciğercileri. İlçe merkezinde, belediye civarındaki
ciğercilerin çoğu ocakbaşı ciğer servisi yapıyor. Yani her masada bir mangal yanıyor ve siz ciğerinizi yerken şişleriniz mangalda sıcak kalmaya devam ediyor. Bir porsiyonda tipik olarak 8 şiş var. Ön plana çıkan ciğerciler arasında Bağrıyanık (0530 690 08 30) ve Özkanlar (516 53 33) var.
Yukarı Çarşı’da da lokanta çok: Kozanlılar Köfte Salonu (515 00 78) yüzlerce yıllık bir taş binada nefis köfte yapıyor. İlçenin tarihi konaklarında oturup yemek yemenin keyfi de başka tabi. Arıkan Konağı ve Hurmalı Konak (515 80 80) hem lezzet hem ortam olarak çok iyi mekanlar. Kozan’da içli köfte, mantı ve ev böreği de meşhur. Ev yemekleri deyince de akla ilk gelen isimler arasında Ali Usta var (0554 119 91 17) İçli köfte, mantı, sarma gibi tipik yöresel lezzetler kadar paçasıyla da meşhur ve gece 3.30’a kadar açık. Turgut Özal Bulvarı üzerinde (Kozanlılar bu bölgeye Göçyolu diyorlar) düzgün kafe ve lokantalar var. Kozanlılar arasında namı yürüyen lezzetler arasında, Melipo' nun (0543 682 10 90) menengiç, portakal ve limonlu dondurmaları ve Beren Fırın & Kafe'nin (515 19 19) çikolatalı lokma tatlısı geliyor. Kozan yakınlarında, doğayla iç içe olmalarıyla ön plana çıkan üç özel lokanta var. Değirmen, İskele ve Dağılcak Restaurant.Değirmen Restoran Kilgen Çayı üzerinde 350 yıllık tarihi bir su değirmeninde hizmet veren lokanta Kozan’ın en otantik yerlerinden biri. Izgara çeşitleri, alabalık ve yöresel seçeneklerin olduğu lokantada yemeğinizi, çayın kenarında narenciye ağaçları altındaki masalarda yemek de çok keyifli. ⇒Şevkiye Mh. Köprülü Değirmen Sokak No: 54 (515 20 70) Kozan’da yapılan meşhur tapan bıçağı bunun yanında incir ve turunç reçeli Kozan’dan götürülebilecek yerel lezzetlerin başında yer alıyor.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Bucak Cennet Vadisi ve Bucak Kalesi
Bucak köyü üç dağın arasında yer alıyor. Bucak Kalesi ise 60-70 metre yükseklikte kurulmuş bir Orta Çağ kalesi ve tarihi hakkında pek bilgi yok. Moloz taş örgülü ve taş kaplamalı kalenin dış duvarları oldukça sağlam olarak günümüze ulaşmış. Köyün 2 km kuzey doğusunda Sumbas Çayı'nın çıkış noktası olan yer Cennet Vadisi olarak anılıyor ve mesire yeri olarak kullanılıyor. Çevresindeki sazlık ve söğüt ağaçlarıyla yemyeşil bir doğa alanı. Su boyunca doğayla iç içe birçok alabalık lokantası var.
Dağılcak Tabiat Parkı
Kozan Baraj Gölü etrafında yer alan tabiat parkının batısı boyunca çeşitli mesire yerleri düzenlenmiş. Park ayrıca doğa yürüyüşü ve olta balıkçılığı gibi aktiviteler için çok uygun. Örneğin parktan Karasis Kalesi'ne uzun bir doğa yürüyüşüyle ulaşılabiliyor. Kozan Barajı'nın üstünden geçtikten sonra ilk sağ sapak sizi İskele Restauranta çıkarıyor. Göl kıyısında, müthiş bir konuma sahip. Belediyenin işlettiği lokantada kahvaltı, pide ve balık çeşitleri var. Aynı noktadan bahar ve yaz aylarında gezi teknesi hareket ederek, Baraj Gölü üzerinde 1 saatlik tur yapıyor. (15 kişi toplanması kaydıyla). Buradan 3 km ilerde, Baraj Gölü'nün kuzeyinde yer alan Dağılcak Mesire Alanı, Kozanlılar arasında en popüler yerlerin başında geliyor. Kozan Baraj Gölünü çevreleyen ormanlık arazi içindeki mesire yerinin bir kısmı ahşap piknik masalarıyla günübirlikçiler için düzenlenmiş. Bir bölümünde ise doğaya serpiştirilmiş masalarıyla belediyenin işlettiği Dağılcak Restaurant yer alıyor. Lokantada kahvaltı, et ve pide çeşitleri var, bilhassa sac kavurması meşhur. (546 21 03 09)
Karasis Kalesi
Selefkoslar Dönemi’nde inşa edilen Karasis, muhtemelen Çukurova’daki kaleler arasında en görkemli, en hayranlık uyandıranlardan biri. Kale, Kapadokya’dan Kilikya’ya uzanan yolların eşiğinde, Kozan’ın hemen kuzeyinde bölgenin en yüksek noktalarından biri olan Karasis Dağı’nın tepesine kurulmuş. Selefkoslar, Büyük İskender’in ölümünden sonra onun komutanları tarafından MÖ. 3. yy.da kurulan Helenistik krallıklardan biri. Harçsız büyük kesme taşlardan yapılan kale dağın sırt hattı boyunca zirveye kadar uzanan devasa bir savunma yapısı olarak deniz seviyesinden yaklaşık 1000 metre yükseklikte yer alıyor. 2300 yıllık geçmişi de göz önüne alındığında etkilenmemek mümkün değil. Kalenin doğu cephesindeki kulelerden birinde batıya bakan giriş kapısı üzerinde kısmen tahrip edilmiş fil kabartması görülebiliyor. Filler, Selefkosların sikkelerinde de yer almakta ve bir nevi onların arması niteliğindeymiş. Bir diğer kulede mitolojik tanrı Herakles Kallinikos’un sembolü olan ‘Herakles lobutu’ bulunmaktadır. Çoğu taşın üzerinde görülen Yunanca harflerin, kalenin yapımında çalışan taş ustalarının bir numaralandırma sistemi olduğu düşünülüyor. Kaleden Kozan Baraj Gölü'nün tamamı ve Kozan ilçesi görülüyor.
⇒Gedikli köyünü geçtikten sonra Mahyalar köyü yolunu takip edeceksiniz. Kırksu Deresi'ni geçtikten az sonra sol tarafta Karasis Kalesi yönlendirme levhası var. 3,5 km sonra Gedikli köyünün Tapurlu Mahallesi'ne geleceksiniz. Köyü geçtikten yaklaşık 500 metre sonra bir dönek var. Patikanın başlangıcı yolun sağında görülebiliyor. İlk 10 dakikalık tırmanış, sizi eski bir ev kalıntısının yer aldığı, dut ağaçlarının gölgesinde güzel bir kamp düzlüğüne çıkarıyor. Kale bu noktadan gözüküyor. Eğer kaleye tırmanmak konusunda azimliyseniz patika başlangıcı ev kalıntısı hizasında, batı yönünde ormanın başladığı noktada yer alıyor. Yaklaşık 45 dakikalık bir tırmanış ve patikada yolunuzu kaybetmeniz de olası. Bu yüzden yanınıza bol su ve Tapurlu köyü gençlerinden birini alın. Kozan ilçesi görülüyor.
Ferhat Tepesi Kilisesi
Ferhatlı köyü Tepe Mahallesi'ndeki kilise defineciler tarafından yıllar boyu talan edilmiş ve sadece apsisi ayakta ama yine de rotanız bu yöndeyse, yolunuzu 15 dk. uzatarak uğramaya değer. Mahallenin sonunda yaşlı bir çınar ağacı var. Ağaçtan giden patikayı 100 metre takip ettiğinizde kilisedesiniz.
Andıl Kalesi
1510 metre yükseklikteki Orta Çağ kalesi Kozan’daki en yüksek kale olup tüm ilçeyi de görüyor. 13. yy Ermeni Krallığı döneminde manastır olarak kullanılmış. Kaleye çıkan patika 30 dakikanızı alır.
Köreken Kilisesi
Kozan’da bir zamanlar bulunan birçok Ermeni ve Rum kilisesi arasında nispeten iyi durumda kalmış olanlardan biridir. Köreken tepesinde yer alır ve halk arasında Kırkkapı olarak da anılır.
Mahyalar Ören Yeri
Mahyalar köyünde yer alan ören yeri dönümlerce tarım arazisine yayılmış yapı kalıntılarından oluşuyor. Bunların büyük çoğunluğu araziye yayılmış taş bloklar şeklinde olduğundan kimileri çok da ilginç bulmayabilir. Ancak şehir adeta yağmur ormanları tarafından yutulmuş Maya şehirleri gibi tamamen toprak altında ve o kadar geniş bir alana yayılıyor ki, bir zamanlar burada nasıl bir yerleşim olduğu konusunda hayretlere düşmemek elde değil. Ören yeri köyün hemen doğusunda. Köyün içine girdikten sonra birine sormalısınız. Kozan’da Mahyalar gibi, koruma envanterlerine alınmış 28 sit alanı bulunuyor. Bunlar sadece tespit edilenler.
Yayla ve Mesire Yerleri
Kozan’ın birçok yaylalık alanı var. Kozan’dan Feke’ye uzanan karayolu boyunca Kozanlıların yaz aylarında kaçtığı en kalabalık yaylalar yer alıyor. 25. km‘de Horzum Yaylası var. Çam, çınar ve üzüm bağları, meyve ağaçları ile iç içe olan yaylada ahşap yayla evleri de var. 31. km’de ise Çulluuşağı Yaylası bulunuyor. Çulluuşağı Dinlenme Tesisleri (0542 430 69 61), sadece gruplara yönelik konaklama imkanı sağlayan bölgedeki tek konaklama tesisi, apart odaları var. Göller Yaylası Kozan’a 45 km mesafede yer alsa da Kozan’ın en güzel yaylası denilebilir. Deniz seviyesinden 1500 metre yükseklikteki yayla yazları çok serin olmasının yanında yemyeşil ormanlarla kaplı. Katran, mezla ve çam ormanları hakim. Kamp ve doğa yürüyüşü için mükemmel bir nokta. İsmini bölgede yer alan doğal göletlerden alıyor. Ama en büyüleyici özelliklerinden biri Peri Bacaları'na benzer jeolojide konglomera diye adlandırılan kayaç türleri. Özellikle Alma Deresi mevkisinde bir tur atmadan sakın dönmeyin. 4 çeker araçla gidildiğinde gönlünüzce sürebileceğiniz birçok saklı cennet barındırıyor. Çevrede irili ufaklı başka yaylalar da var. Bağdaş ve Yırca bunlardan ikisi. Yaylalara çoğu zaman sis iniyor, yolları da kışın ulaşılmaz oluyor. İnsan kendini buralarda her şeyden uzakta ve izole hissedebiliyor.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Ovanın ortasında yükselen dev cüssesiyle Anavarza Kayalıkları, üstünde yer alan kalesi, akropolü, sarp kayalıkların batısındaki düzlüğe yayılan Anazarbos antik şehri toplamda 1143 dönümlük bir alana kuruludur. 2014’te Unesco Dünya Kültür Mirası geçici listesine girmeye hak kazanan ören yeri, boyutu ve önemiyle güneyin Efes’i diye de nitelendirilir. Kayalıkların tepesinde yer alan kale ve akropolün ilk yerleşim olduğu ve kalenin Geç Hitit ya da Asur Çağı’na uzandığı düşünülse de bu dönemle ilgili bilgi çok azdır. MÖ 1.yy’da Roma İmparatorluğu'na bağlamasıyla tarih sahnesindeki önemi yükselen kent, İmparatorluğun doğu seferlerinde üs olarak kullandığı bir garnizon şehri olarak önem kazanmış, MS. 2 ve 3. yy.da altın çağını yaşamış. Kilikya’nın ikiye bölündüğü dönemde Kilikya Sekunda’nın başkenti olmuş. Bu dönemde kent Tarsus’la boy ölçüşecek büyüklüğe ulaşmış. İmparator Caracalla’nın hayranı olduğu şehirde, kendi döneminde basılan Caracalla sikkelerinde şehir için “metropolis ifadesi” kullanılmış. Tarih boyunca depremlerden de çok etkilenen, Araplarla Bizans arasında el değiştiren kent 12. yy’da da Ermeni Krallığı’nın önemli merkezlerinden biri olmuştur. 14. yy’dan itibaren önemini yitiren kent, deprem ve salgınlarla yavaş yavaş terk edilmiştir.
Anavarza’da Doğa Sporları
Adana’daki tırmanış bahçelerinin ilk sıralarında muhteşem Anavarza Kayalıkları yer alıyor. Her seviyeye uygun derecelerde 150 civarında geleneksel ve spor tırmanış rotasına sahip. Anavarza’da kaya tırmanışı için, Türkiye Kaya Tırmanış Rotaları (Doğan Palut) isimli rehbere bakabilirsiniz. Bunun yanında kayalıkların etrafındaki toprak yollar dağ bisikleti gezileri için de ideal.
Anavarza’yı Nasıl Gezelim
Anavarza Antik şehrinin kalıntıları devasa bir alana yayılmıştır. Şehri aşağı kent, yukarı kent (Akropolis) ve sur dışında kalan alanlar olmak üzere üç bölümde gezmek mümkündür.
Şehrin dışında en dikkat çekici yapılar arasında daha köye girerken karşımıza çıkacak sur duvarları ve kente iki farklı kaynaktan su taşıyan su kanalları yer alıyor. M.S. 92’de yaptırılan su kanalları 25 km uzunluğuyla göz kamaştırır. Köye girerken sola doğru giden yolu takip ederek kayalıkların kuzey kesimine doğru yol aldığınızda görmeniz mümkündür. Bunun yanında Dilekkaya-Ağaçlı köyü yolu üzerinde sol tarafta kentin odeon ve stadion kalıntıları bulunmakta. 64x300 m ebatlarıyla stadyumda, askeri eğitimler, gladyatör oyunları ve spor müsabakaları düzenleniyormuş. Stadyumda bulunan bir kaidede, pentatlon alanında başarılar kazanmış bir sporcunun heykeli dikilmiş. Şehrin en önemli yapılarından biri olan tiyatrosu Anadolu’daki üç büyük amfitiyatro arasında gösteriliyor. Her ne kadar fark edilmesi zor olsa da akropole çıkan basamakların altında yer almaktadır. Yeni tamamlanan ziyaretçi merkezi ise Dilekkaya köyünün içindeki bakkal ve kahveyi geçtikten sonra sağda. Ziyaretçi merkezi (mayıs 2020 itibariyle) henüz hizmete açılmamış olsa da, buradaki bilgilendirme panolarından Anavarza ile ilgili bilgi almanız mümkün. Kentin giriş kapılarından biri olan “Ala Kapı”, bir Zafer Takı şeklinde tasarlanmış, heykelli gösterişli bir giriş kapısı, ziyaretçi merkezinin karşısında yer alıyor. 3. yy olarak tarihlenen takının restorasyonu 2020’de tamamlandı. Bu noktadan halen kazıları devam etmekte olan kentin ana caddesi uzanıyor. 34 metre genişliğindeki “sütunlu cadde” 2 bin 700 metre uzunluğa sahip ve bu boyutuyla antik döneme ait dünyada açığa çıkarılan en büyük ana cadde olduğu söyleniyor. Kayalıkların hemen doğusunda akan Sumbas Çayı antik şehri yaklaşık 2 metrelik bir alüvyon tabakasının altında bıraktığından günümüzde şehrin kalıntılarının büyük kısmını görmek zordur. Bu alan içerisinde hamamlar, kiliseler, sütunlu caddeler ve kazı yapılmadığı için henüz tanımlanmamış daha onlarca kalıntı yer alıyor. Arkeoloji tutkunları alanda şöyle bir tur atmaktan çok etkileneceklerdir. Bu alandaki kalıntılardan bir tanesi Havariler (Apostles) Kilisesi. Aşağı şehirde, güney-kuzey sütunlu yolun batısında, batı-doğu sütunlu yolun ise kuzeyinde, merkezi bir konumda yer alıyor, ancak apsisin güney bölümü dışında, çok az bir bölümü ayakta. Tamamen kesme taşlarla inşa edilmiş ve 56,20 x 28,10 metre ölçülerinde. Dilekkaya’dan Tozlu köyüne giden yol kayalıkları adeta bir kılıçla kesilmiş gibi ikiye ayırır. Bu yüzden buraya Ali Kesiği deniliyor. Hemen bu noktadan Akropol’e ve kaleye tırmanan basamaklar başlıyor. Yukarı çıkarken kayalığın tüm yüzeyinde yer alan, farklı dönemlere ait anıt mezarlar ve diğer binlerce mezar kalıntısı kentin hem büyüklüğü hem de çok eskilere uzanan tarihine işaret ediyor. Tepeye çıkış 20-25 dakika sürüyor. Ancak Anavarza Kayalıkları'ndan hem antik şehrin hem de ovanın muhteşem bir manzarasıyla karşılacaksınız. Kayalıkların tepesine çıktığınızda önce bir sur sisteminden içeri giriyorsunuz. Akropol çepeçevre surlarla çevriliymiş ve Zeus ve Olybris tapınaklarını bulunduruyormuş. 6. yüzyıla ait Kaya Kilisesi surların güneyindeki nekropol alanı içerisinde yer alıyor. 43x29 m ebatlarındaki kilisenin güney doğusunda kesme taştan bir şapel var. Ancak kalıntılar çok tahrip olmuş durumda. Kalenin birinci bölümündeki avlunun içinde yer alan Ermeni Kilisesi’nde Ermeni krallarının taç giyme törenleri yapılıyormuş. Düzgün kesme taşlardan yapılan kilisenin sadece doğu duvarları ve batı girişi ayakta kalabilmiştir.
HATUN DİLCİ ve TETHYS Mozaği
Köyün girişinde, 1969’dan bu yana Anavarza’nın bekçiliğini yaptıktan sonra emekli olarak görevi oğluna devreden Hatun Dilci’nin evi var. Hatun Dilci, 1964’te evlerinin temel kazısını yaparken rastladığı mozaikleri müzeye bildiriyor ve Anavarza ören yerinin korumasını yıllarca cansiperane bir şekilde üstleniyor. Evinin bahçesinde bazı lahitler ve aşk tanrısı Eros ile balık figürlerinin bulunduğu ünlü Tethys Mozaiği'nin, orjinali Adana Müzesi’ne taşındıktan sonra yerine yerleştirilen bir replikasını görmek mümkün.
Anavarzalı Dioskorides ve Çukurova’da Şİfa Geleneği
Çukurova’da şifa geleneği çok köklü bir geçmişe sahiptir. 3500 yıl önce, Çukurova’nın ilk krallıklarından Kizzuvatna’nın ot ve merhemlerle şifa dağıtan, kehanetler yapan büyücü doktorların yetiştiği Komana (Şar) şehri önemli bir dini kült merkeziydi. Ardından Anavarzalı hekim Dioskorides’in 1. yy. da yazmış olduğu “De materia medica” isimli, 500 kadar tıbbi bitkinin özelliklerini ve resimlerini içeren, onlardan yapılan ilaçları anlatan kitabı 1500 yıl boyunca tıp okullarında temel kitap olarak kullanılmış ve tüm dünyada tedavilerde uygulanmış en eski tıp ve eczacılık kitaplarından biri oldu. Şar ve Anavarza’da bunlar olurken Yumurtalık Ayas Antik Kenti'nde ise tarihin ilk organ nakli gerçekleşmekteydi. Misis’de geçtiğine inanılan Lokman Hekim Efsanesi de işte böyle bir tarihsel zeminden beslenmiş, nesilden nesile aktarılarak günümüze ulaşmıştır.
Anavarza Seyahatinle Birleştir!
1996’ya kadar Adana’nın bir ilçesi olan, günümüzde Osmaniye ilinin sınırlarında yer alan iki önemli noktayı da gezi planınızla birleştirebilirsiniz.
1. Kastabala (Hieropolis) Antik Kenti Roma döneminden kalan antik şehirin amfitiyatrosu, sütunlu yolu ve kalesi oldukça iyi durumda.
2. Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi Bir hudut kalesi olarak Geç Hitit Çağı'nda (M.Ö. 8. yy.) yapılan Karatepe’deki buluntular bir açık hava müzesi şeklinde, yerinde sergilenmektedir. Burada bulunan yazıtların, Hitit hiyeroglif yazısının yanında Finike (çivi) yazısında da yazılmış olması, Hitit yazısının kodlarının çözülerek M.Ö. 2000 yılına ulaşan Hitit yazılarının tamamının okunarak kadim bir tarihin açığa çıkmasına olanak sağlamıştır.
Anavarza'dan Hemite'ye Yaşar Kemal Coğrafyası
Adana’dan Kozan’a Çukurova’nın amansız düzlüğünde yol alıyoruz. Ovayı gezmenin en güzel zamanı İlkbahar. Bu mevsim Çukurova hiç olmadığı kadar yeşil. Yer yer ayçiçeği tarlaları ovanın yeşilini sarıya boyuyor. Ne var ki burayı anlatmada hangi kelimeleri seçsek, Usta’nınkilerin yanında sönük kalacak. Yaşar Kemal Coğrafyası'nın peşinde, dünyanın en usta yazarlarından birinin kelimelerinin peşine takılmak en iyisi: “Anavarza Kalesi'nin kayalıkları kuzeyden güneye uzanmış bir gemiye benzer. Üstünde eskimiş, dökülmüş örenleri, yıkıntılarıyla. Anavarza gemisi her zaman durgun bir denizde hiç sallanmadan ağır ağır ilerler.” Rotamız bugün Usta’nın “benim kendi ülkem olduğu kadar romanlarım için yarattığım bir ülkedir” dediği Anavarza Düşülkesi. Bisikletlerimizle bir zamanların hamam, kilise, tiyatro stadyum kalıntıları arasında pedal çeviriyor kayalıkları boydan boya gezerek sütunlu caddeye varıyoruz. Kayalıklar ortadan ikiye kesen geçitten kayalıkların doğu yüzüne geçiyor, büyülü Anavarza topraklarında kimi zaman sürüsünü koruyan çoban köpeklerinin önünde heyecanla pedal basarak kimi zaman ovaya bereket taşıyan ırmak kenarlarında mola vererek yolumuza devam ediyoruz. Bu seyahatte rehberimiz İnce Memed’in ikinci kitabı. Yazarın kelimelerinin izinde, onun kahramanlarının at sırtında ya da yürüyerek kat ettiği yolları bisiklet selesinde alıyoruz. Anavarza’dan yazarın doğduğu Hemite’ye 24 km’lik bir yol bu. “Anavarza Ovası'nın güneyinden Ceyhan Irmağı geçer. Irmak Hemite Dağı'ndan Anavarza kayalıklarına kadar öyle büyük kıvrıntılar yapmadan düz iner…” “…Bazı yerlerde de ırmak ovaya çakıl taşlarını sererek, geniş, yayılır. Buralarda sığ suyun aydınlık dibinden binlerce iri sazan balığı ışığa batmış, ardı ardına tirkenmiş, oradan oraya dalgalanarak kayar. Bir de ırmağın kıyılarında, küçük sazlıklar vardır. Sazlıklarda çok iri yeşil kurbağalar, bulut rengi, uzun boyunlu balıkçıllar dolaşırlar… Hemite dağından Anavarza Kalesi'ne kadar suyun bu kıyısında, yani Anavarza Kalesi geçesinde, Hemite, Orhaniye, Selimiye, Endel, Kesikkeli köyleri vardır." Kimi toprak, kimi asfalt, köy yollarında kitaptan fırlama değil gerçekliğin ta kendisi gördüklerimiz. Bir dünya yazarına ilham veren Anavarza düşülkesi, mükafatını fazlasıyla almış, dünyanın pek az köşesine nasip olmuş ustalıkta betimlemelerle dilin ulaşabildiği en öz kelimelerle yazarın bir çok romanında edebiyata ve ebediyete ulaşmış. "Anavarza toprağı, binlerce yıllık ölü Anavarza şehri, sarp kayalığındaki kaleleri, delirircesine taşan Ceyhan Irmağı, Savrun, Sumbas Çayı, kuşları, kartalları, çiçek azmanı çiçekleriyle, böcek azmanı böcekleri, bire bin veren tarlaları, Akçasazı, sarı sıcağın altında buz gibi aydınlık çaykaralarıyla, tozlu yolları, uçan balıklarıyla, verimli, doğurgan bolluğuyla Çukurova’nın ortasına, sıcağına, serilmiş, sevdayla, şehvetle, rahat gerinir. " Önce Sumbas’ı (Deliçay) antik bir taş köprü üzerinden aşıyoruz. Hemen ardından Savrun Çayı'nı geçiyoruz. Çok geçmeden bu sefer Ceyhan Irmağı çıkıyor karşımıza tüm coşkunluğuyla. İnce Memed’in zalim ağası Ali Safa Bey’in tutkusu Anavarza‘nın doğurgan toprağını hissediyor, kendimizden geçiyoruz: “…Ali Safa her gün doğuşunda ayaklarını kara toprağa sağlamca basıp, dünya uyanırken Anavarza Ovası'nı taddan titreyerek gözler. Bu uyanışı, bu birbirine karışmış böcekleri, akan sağlıklı, besili yılanları, üst üste binmiş iri, yeşil, yeşilin en tazesinde parıldayan kurbağaları, hızlı kaplumbağaları, sert kabukları bin bir renk cümbüşünde böcekleri, arıları, kuşları, cerenleri, çiçek azmanı çiçekleri, fışkırmış ekinleri, doymuş yeşilden çatlamış çeltik tarlalarını, kelebekleri, suları, bataklıkları, çaygaraları, yolları, toz direkleri, döne döne yağan gümüş bulutları bu kaynayan, deliren, esen, savrulan, durmadan çiftleşip doğuran dünyayı bir kıyamet günü dehşetine döndüren dünyayı, dünyanın yeniden doğuşunu gözler, başı döner kendinden geçer. Ve Anavarza ovasını iki kolunun arasına alıp kucaklamak ister…” Kesikkeli köyüne varmadan bir köprüden Ceyhan Irmağı’nın güney yakasına iniyor bir yanımıza Ceyhan’ı alarak devam ediyoruz Uzaktan Hemite Kalesi gözüküyor. Yazarın doğduğu köy Gökçedam, onun tabiriyle “Çukurova’nın karnına doğru yürümüş, kayalık bir dağın konağında”. Hemite Dağı, Çukurova’nın ortasına doğru hançer gibi uzanmıştır. Önünden Ceyhan Irmağı akar. Aşağıda, Akdeniz’e kadar uzanan Çukurova düzlüğü. Hemite, Çukurova düzlüğünden birdenbire çıktığı için ulu bir dağ gibi gözükür. Köyün bittiği yerde bisikletleri bir kenara bırakıyor nergislerin arasından kaleye tırmanıyoruz. "Baharları Anavarza’da her şey, sinek böcek, kurt, kuş nergiz kokar. Baharları Akçasaz’ın insanları sarhoş sarhoş yalpalar, başları döner. Anavarza’da bütün yaratığın, kurtların, kuşların başı döner." İçimizden biri taşların arasından fışkıran bin bir çeşit bitkiden birini işaret ederek adını soruyor. Bu nefes kesici çeşitliliğin her birinin bir ismi var. Kimi belki de ilk kez Yaşar Kemal romanlarında yazın diline geçen… Hemite Kalesi tepesinden, Anavarza Kalesi, Kozan Kalesi, Misis Kalesi dahi gözüküyor. Anavarza’nın payımıza düşen hikayesini, kelimelerin evrensel ustası hemşerimizin izinde, onun gözleriyle yaşıyoruz. Ve yolculuğumuzun son durağı, onun doğduğu, çocukluğunu geçirdiği köyü, Gökçedam oluyor. Kayalıkların etrafında bisikletle 360 derece bir tur yapabilirsiniz. Kayalıkların etrafındaki toprak yolları takip ederek yaklaşık 12 km’de (1 saat) tamamlayacağınız rotayı yürüyerek (3 saat) ya da koşarak da alabilirsiniz. Köyün hemen girişinde yazarın ismini taşıyan bir park var. Parkın içinde de Hemite Yaşar Kemal Kültür Evi... Kültür evinde çeşitli sergi ve videolar var. Kapısı kapalıysa muhtarı bulup da gezin. Hemite köyünden sonra 9 km daha devam ederek Kırmıklı Kuş Cenneti'ni de görebilirsiniz. Yazarın İnce Memed 2 kitabının ilk bölümünde yer verilen, Anavarza’nın olağanüstü betimlemesi için kitabı yanınıza almanızı öneririz.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Akarsuların aktığı vadiler sistemiyle örülü Feke ilçesi her bir yanı ormanlarla kaplı doğa harikası bir ilçedir. Komana’dan başlayarak, Tufanbeyli, Saimbeyli ve Feke’den geçerek Kozan ve Ayas’a kadar uzanan ticaret yollarının kontrolünü elinde tutmak isteyen bölgeye hükmetmiş devletler vadilerin daraldığı noktalara birer kale ya da gözetleme kulesi kondurmuş, bunların sadece bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Torosların bu zorlu coğrafyası aynı zamanda, her dönem çeşitli derebeyliklerinin çevre egemen güçlerin otoritesinden uzakta yaşayabildiği bir bölge olmuştur. Yine bu dağlarda, 17. yy.da Feke’nin Gökçeli köyünde doğmuş Karacaoğlan gibi büyük halk ozanları, Türkmen aşiretlerinin hikayelerini anlatmıştır. Feke’deki vadi sistemlerinin her biri sizi bir başka akarsu boyunca, farklı yaylalara götürür. İlçenin güneydoğusunda 9 köyü kapsayan Tapan bölgesi, özellikle Hopka Dağı, doğa sporları ile ilgili sınırsız alternatif sunan bir bölgedir. Ayrıca el yapımı meşhur tapan bıçağı ile tanınır. İlçenin kuzeybatısından Feke ilçe merkezine kadar derin bir vadide akan Mercan deresi (Feke Çayı) Güzpınarı, Süphandere, Belenköy gibi köylerden geçerek, ilçenin güneybatısı boyunca akan Göksu çayı ile Feke ilçe merkezi yakınlarında birleşerek birkaç kilometre ilerde Göksu Baraj Gölünü oluşturur. Feke bir birinden güzel yaylalar barındırır ve bu muhteşem güzelliklerin tadını Kozan ya da Adana’da yaşayarak yaz aylarında köylerine gelen Fekeliler dışında çıkaran pek de yoktur. Özellikle muhteşem kalesi ve kilisesiyle eski Feke ve hemen karşısındaki Bahçeler Yaylası, Adana’ya sadece 100 dakika mesafede yer alan ilçenin turizm konusunda ne denli büyük bir potansiyel taşıdığını anlamak için yeter de artar bile. İlçede çok çeşitli madenler ayrıca önemli orman rezervleri bulunmaktadır. Sedir (katran) ağacı ve bilhassa sedir ağacının yakınlarında yetişen sedir mantarı, bu mantarı kutsal kabul eden Japonya’ya ihraç edilmektedir. Bunun yanında tüm köylerde çeşit çeşit meyve ağaçları, kivi, nar, ceviz “maya” ismiyle anılan incir ağaçlarıyla karşılaştığınızda tek yapmanız gereken, hemen oracıkta taze taze mideye indirmektir!
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Bölge, Adana’nın diğer şehirlerinde olduğu gibi Hititler, Geç Asur, Greko-Romen, Roma, Bizans, Arap hâkimiyetlerine girmiş, 12. ve 13. yy.da Ermeni Krallığı'nın yönetim merkezi olmuştur. Roma döneminden kalma nekropol alanlar ve kiliseler, Gürümze (Rum) ve Eski Feke (Ermeni) gibi 1920'lere kadar Anadolu’nun farklı kültürlerine yurt olmuş yerleşimler ilçenin albenisini artırmaktadır. 19. yy. ortalarına kadar yüzyılı aşkın süre Feke ve Saimbeyli’de Kozanoğulları, Osmanlı’nın otoritesine karşı bu dağ bölgesinde Ağalığını ilan etmiş, Anadolu’nun her yerinden asker kaçaklarını da bölgeye toplamıştır. Bu dönem Fırka-i Islahiye ordusu, bölgede Osmanlı otoritesini kurmak için çetin mücadeleler vermiştir. I. Dünya Savaşı sırasında, Fransızların bölgeyi işgal etmesinden cesaret alan Ermeniler bölgede kan dökmeye başlamış, Kaymakam Şeref Bey, şehir halkını silahlandırarak mücadele başlatmış ve 22 Mart 1920’de, Arap Ali komutasındaki kuvvetler tarafından Feke kurtarılmıştır. Böylelikle yüzlerce yıldır bölgede barış içinde yaşayan Ermeniler Feke’ye veda etmiştir. Kozanoğulları zamanında ilçe merkezi Belenköy’müş. 1942’ye kadar Eski Feke merkez olmuş. Bu tarihten sonra ise Asmaca düzlüğündeki bugünkü ilçe merkezi kurulmuş fakat Feke ismi korunmuş.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Feke’yi keşfetmek isteyenlerin işini kolaylaştırmak adına, ilçeyi 5 başlıkta masaya yatırdık. Feke İlçe Merkezi, Eski Feke, Feke Çayı Vadisi, Tapan ve Mansurlu Yolu.
Feke İlçe Merkezi
İlçenin içinden geçen cadde üzerinde 500 metre boyunca aradığınız her şey yer alıyor. Gül Pastanesi ilçenin bir numarası, dondurma gerçekten leziz. Bozkır lokantası da merkez cadde üzerinde yemeğin adresi.
►Feke Belediye Oteli de buralarda. Halihazırda Feke’deki tek konaklama seçeneği. İlçenin batı girişinden sola Feke Deresi'ni takip eden Belen yoluna girdiğiniz zaman dere kenarında güzel mesire yerleri düzenlenmiş. Ahşap masalarda ailenizle piknik yapabilirsiniz. (0543 445 28 93)
►İpekyolu Çığlıpınar Restaurant da aynı bölgede yer alıyor.
►Tarihi İpek Yolu Restaurant Feke’nin en gözde lokantası. Eski Feke yolu üzerinde, ilçe merkezinin 4 km ilerisinde. Dere üstüne kurulmuş çardaklarda, et çeşitleri var. (741 22 22)
►Gölbaşı Restaurant Göksu Baraj Gölü'nün mavi manzarasına yukardan bakan lokanta, ilçe standartlarına göre oldukça nezih. İlçe dışından gelen de oluyor. Sakin ve güzel bir lokanta. Adana tarafından gelirken Feke Barajı'nı görünce, büyük köprüyü geçer geçmez sola dön; tüneli geçtikten 300 metre sonra.
►Geçit Esendere Alabalık Lokantası Vadi boyunda minik bir pınarın kenarında yer alan bu lokanta kendinizi gayet rahat ve huzurda hissedeceğimiz bir yer, bizim favorimiz. Alabalığın kaynağı pınar, hemen yukarda ufak havuzcuklar yapıyor ve dilerseniz buralarda serinlemeniz de mümkün. Feke-Tenkerli köyü yolu üzerinde 3. km’de işletmenin işaretini göreceksiniz.
Köleli Kalesi
Feke’den eski Feke’ye giderken 3 km sonra Köleli Kalesi işaretini göreceksiniz. Kale köyün girişinde ama geriye çok az kalıntı kalmış. Öte yandan köyün kendisi güzel bir yaylak. Köprüden sonra yukarıya 4 km yolu var. Olta Balıkçılığı İlçeden geçen, 10 yıl öncesine kadar rafting sporu için projeler üretilen Göksu Çayı üzerinde şimdi, Feke’den Tufanbeyli’ye kadar olan hat boyunca 10’a yakın HES var. Dolayısıyla artık bu mevzubahis değil. Bardağın dolu tarafı, olta balıkçılığı için gayet güzel kıyılar var. Sivriburun ve ağzıbüyük, ırmaktan çıkan lezzetli tatlı su balıklarından ikisi.
Eski Feke ve Etrafı
Feke Kalesi, Kara Kilise (ayrıca iki kilise harabesi daha vardır) gibi tarihi kalıntıları ve saf köy yaşantısıyla Eski Feke huzurlu bir yayla yaşamı için çok ideal. Kalenin karşısındaki dağın yamacında kurulu Bahçeler Yaylası, güzel ve eski yayla evlerinin olduğu bir bölge. Buradan yukarıya ve ormanın içine doğru devam eden toprak yolları keşfetmek de ayrı bir keyif.
Feke Kalesi
Ermeniler, Arap-İran saldırılarından nefes almak için 11. yy sonlarında Anadolu’nun doğusundaki yurtlarından büyük gruplar halinde önce Kapadokya’ya oradan da ilk olarak Feke’ye inerek bir prenslik kurmuşlar. Haçlı seferleri esnasında Anadolu’da oluşan siyasi boşluk sayesinde, Haçlıların da desteğini alarak kurdukları krallık 275 yıl bölgede hüküm sürmüş. İşte Feke Kalesi, Kilikya Ermenilerinin ilk kalelerinden biri, en erken tarihli askeri yapısı. 1270 metre yükseklikteki bir tepe üzerinde, Kayseri’den Adana’ya uzanan ticaret yoluna tam bir hâkimiyetle vadiden yaklaşık 350 metre yükseklikte bir noktada konuşlanmış kalenin restorasyonu yakın zamanda tamamlanarak ziyarete açıldı. Çukurova’nın her kalesinde olduğu gibi, tepesinden bulunduğu coğrafyayı uzun uzun seyretmek çok keyifli, öte yandan kalenin kendisi de doyurucu bir tarihi gezinti sunuyor. Çukurova’daki kalelerden farklılık gösteren orijinal bir mimarisi var. Özellikle giriş kısmı dikkat çekici. Tonozlu bir yapının oluşturduğu bir tünelin içinde kıvrılan merdivenlerle, adeta bir şato havası var. Kuzey güney doğrultusunda elips şeklinde uzanan kale kademe kademe yükseliyor. Doğusunu, sarp yamacı kullanarak sağlama almış; batısında ise moloz taştan, dıştan ve içten kesme taşlarla kaplı, esas savunma yönünü oluşturan kale duvarları yer alıyor. Diğer Ermeni kalelerinden farklı olarak içerisinde bir şapeli yok. Feke kalesi 1138 yılında Bizanslılar tarafından kuşatılmış. Bu zorlu kalenin kuşatması 3 hafta boyunca devam etmesine rağmen sonuç vermeyince, iki tarafın en iyi savaşçısı meydana çıkmış. Sonuç olarak Bizans galip gelmiş ve kale onlara teslim edilmiş. Kale kısa süre sonra Danişmentoğulları ve en sonunda 1145’te tekrar Ermenilere geçmiş ve II. Toros kaleyi Kilikya’nın ele geçirilmesinde bir üs olarak kullanmış.
Kozan'dan Feke'ye Antik Yollar
Kozan’dan Feke’nin Tapan bölgesine uzanan, Antik dönemdeki ana yol güzergahlarından biri olan vadi, alternatif güzergah arayanlar için bire bir. Kozan Barajı'na varmadan Gedikli köyüne dönen yol Baraj Gölü'nün de nefis manzaralarını sunuyor. Burdan Ferhatlı’daki kilise kalıntısına göz atarak, Çukurova'daki en belirgin Helenizm Dönemi kalesi olan, Karasis Kalesi'ne ulaşmak üzere Tapırlı köyü mevkisine gelebilirsiniz. Güzergah, Karasis'e çıkış merkezi olan Tapırlı köyünü batıda bırakarak, kuzeye devam eder. Lokman'ın Değirmenleri'nden geçer, Karabucak yol kavşağında köylülerin Kiske dedikleri, şapel olarak tescili yapılmış, metruk bir Ortaçağ kalıntısına ulaşır. Buradan Karasis Dağı'nın kuzey yamaçları bütün açıklığı ile göz önündedir. Bu güzergah boyunca neredeyse her köyde ortaya çıkarılan çeşitli kalıntılar bunların hepsinin antik yerleşimler olduğunu kanıtlamaktadır. Kemerli tarihi köprülerin de bulunduğu yaklaşık on kadar köprüyü geçerek, sıra ile Mahyalar köyü ve mahallelerinden Şerifli köyüne ulaşır. Mahyalar'da bir villa rustica (eski köy) kalıntısı ve gözetleme kulesi mevcuttur. Mahyalar’dan sonra Uğurlubağ Kalesi yine bu geçit yolunu koruyan yüksek bir noktada karşımıza çıkar. Son olarak Ardından Tenkerli ve Paşalı köylerindeki anıt mezarları keşfetmek mümkün.
Kara Kilise
Feke Kalesi eteklerinde, Sülemişli Mahallesi'nde bulunan Kara Kilise, 5. ve 6. yy. Erken Bizans dönemine ait bir yapı. 11. ve 12. yüzyıl Ermeni kaynakları Feke Kalesi yakınlarında Kastalawn adında bir manastır olduğundan bahsediyor. Öyle gözüküyor ki Kara Kilise, Ermeniler tarafından manastır kilisesi olarak kullanılan ve Ermeniler tarafından Vakha Manastırı denilen yapının ta kendisi. Etrafta manastıra ait başka birçok kalıntı var. Kilisenin ise apsisi yıkılmış olsa da sağ ve sol duvarları ayakta. Kesme taştan bindirme tekniği ile yapılmış. Bölgede kendisinden geriye sadece birkaç taş parçası kalmış onlarca tarihi kilise olduğuna bakıldığında, iyi durumda denilebilir. En azından o dönemlerin heyecanını yaşatabiliyor! Yapıldığı dönemde 14 kilisenin buraya bağlı olduğu söyleniyor. Manastırın kilisesinin apsisi yıkılmış, ancak sağ ve sol duvarlar ayakta duruyor. Yapı kesme taştan, bindirme tekniğiyle yapılmış. Ancak geç devirde onarılarak kullanıldığını belgeleyen moloz ve yer yer poligonal örgüler var.
Feke Deresi Vadisi
Mercan Deresi'ni takip eden bu vadi sizi Feke’nin el değmemiş yerlerine götürür. Gürümze 1924 mübadelesine kadar Rumların yaşadığı bir köymüş. Ancak tarihi Roma dönemine kadar gidiyor. Nekropol alanının üzerinde bugün köy okulu yer alıyor. Ayrıca 700 yıllık bir katran ağacı var. Yine bir başka evin bahçesinde eski bir Rum kilisesinin kalıntıları görülebiliyor. İlçenin kuzeybatı ucunda Sarıpınar Yaylası var. Yaylada yer alan alabalık çiftlikleri ve lokantaları, buraya kadar gelenlerin mükafatı. Aracınız müsaitse yolu kuzeybatıya doğru zorlayın. (toprak ve çok dik). Ağaç sınırı bitiyor ve Kayseri il sınırı yer alıyor. İşte o nokta Tahtalı Dağları ayaklarınızın altına seriliyor.
Süphandede Köyü Türbesi
Köy içinde Feke Çayı kenarında yer almaktadır. 12-14. yüzyıl erken dönem yapısıdır. Bu döneme ait Anadolu mimarisiyle oldukça benzerlik taşır. Türbenin giriş bölümü, basık sivri kemerli bir açıklıktan oluşur. Enine dikdörtgen planlı yapı, kubbe tonozla örtülüdür. Yapı içinde, kapağı bulunmayan bir taş sanduka bulunur. Üst örtü biçimi, Kozan Kalesi kulelerinde görülen kubbe tonozlarla oldukça benzer özellikler taşır. Türbenin önünde bulunan kuyudaki suyun tuzlu buharını soluyan akıl hastalarının şifa bulacağına inanılır.
Güzpınarı-Kisenit Kalesi
Kale, köy mezarlığının da yer aldığı doğal tepelik bir alan üzerindedir. Buluntular Orta Çağ’dan kaldığını göstermektedir. Bu tepelik, ayrıca iki tane çayın birleşiminden önceki kayalık yapının üzerinde oturmaktadır. Kareye yakın bir formda inşa edilmiş olan kalenin her köşesinde dairesel burçların varlığı görülür. İnşa malzemesi olarak yer yer kesme ve moloz taş kullanılmıştır. Kalenin içerisinde ve yakın çevresinde çok miktarda pişmiş toprak seramik parçası da bulunmuştur.
Feke Mansurlu Yolu
Feke Mansurlu arası 59 km, manzara müthiş ancak yol stabilize olduğundan biraz zaman alabiliyor. Şahmuratlı ve Mansurlu arasındaki bölge yaylalarıyla meşhur. İnderesi Yaylası (Mansurlu) en güzellerinden biri. Yayla köyü, tamamen bağ ve bahçeler arasında yer alıyor. Kayseri sınırına yakın bu noktada Yahyalı tipi halı ve kilimler, çoraplar dokunarak satılıyor. Yörük yaşamının olanca saflığıyla devam ettiği bölgelerden biri. Yol üzerinde Karacaoğlan’ın doğduğu köy olan Gökçeli, ardından Maran Kalesi ve Kaleyüzü gözetleme kulesi görülmesi gereken yerler arasında.
Maran Kalesi
Feke-Mansurlu karayolunun 20. kilometresinde bulunan kale, Feke-Yahyalı güzergahı üzerindedir. Girişi güneybatı yönündedir. Kesme ve moloztaş örgüsüne sahip olan kale yapısında Horasan harcı kullanılmıştır. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan kalenin içinde, askeri mekanlarla birlikte su sarnıcı ve şapel bulunmaktadır. Su sarnıcı, giriş kapısının bitişiğinde, kule burcu şeklinde dışarıya çıkıntılı olarak inşa edilmiştir. Kale içinde, bağımsız bir mekan olarak inşa edilen şapel, büyük ölçüde yıkılmıştır. Su sarnıcının güneydoğusunda birbiriyle bağlantılı iki odadan oluşan, üzerleri tonoz örtülü mekanlar bulunmaktadır. Kalenin dış duvarları üzerinde irili ufaklı 9 adet burç mevcuttur. Batı yönünde, kalenin oturduğu tepe boyunca devam eden güçlü duvarlar, doğu yönünde kayalık topografyadan yararlanılarak sadece bir kaç noktada kullanılmıştır. Çevresinde yerleşim alanları da mevcuttur. Kale Ortaçağ özellikleri gösterse de daha öncesinden kullanıldığı düşünülmektedir.
Kaleyüzü Gözetleme Kulesi
Feke-Mansurlu karayolu üzerindeki yapının Maran Kalesi'nin güvenliği açısından yapılmış bir gözetleme kulesi olduğu düşünülmektedir. Duvarları Horasan Harçlı, moloztaş örgülü, kaba yonu kesme taş kaplamalıdır. Günümüze kadar ulaşan asıl burç tepenin güney yönünde konumlanmış, yuvarlak planlı ve kubbe örtülüdür. Buranın girişi güney yönünde, dışarıdan dikdörtgen, içeriden kemerli bir kapıdan olmaktadır. Gözetleme kulesi olarak nitelendirilen yapıda, Erken Bizans ve Ortaçağ seramik buluntularına ulaşılmıştır.
Tapan Bölgesi
Torosların, 800-1400 rakımlı yaylasında serpili, genelde varsak Türkmen boyundan insanların yaşadığı 9 köy yerleşim biriminin bulunduğu bölge Akoluk, İncirci, Kaşaltı, Kırıkuşağı, Kovukçınar, Paşalı, Tenkerli, Tokmanaklı ve Uğurlubağ köylerinden oluşuyor. Torosların arasında tapan çekilmiş tarla gibi düz geniş bir araziye sahip olmasından dolayı, “Tapan” diye isimlendirilmiş. Zengin el sanatlarıyla ön plana çıkan bir bölge. Kilim dokumacılığı, ağaç oymacılığı ve bilhassa demircilik… Meşhur Tapan bıçakları, keçi boynuzlarının sapından imal ediliyor. Tenkerli’de ya da Feke’deki bakkallarda bulmanız mümkün. Akoluk’daki Hopka Dağı son yıllarda yamaç paraşütçüleri ve kaya tırmanışçıları için de popüler bir nokta. Doğaseverler buraya bir uğramalı.
Uğurlubağ Kalesi
Hefkereyebakan adıyla da bilinen kalenin kuzeyinde ve doğusunda yüksek uçurumlar bulunur. Taş işçiliği Kozan
Kalesi'ndeki işçiliğe benzer. Horasan harçlı, kesme ve moloz taş örgülü savunma duvarlarına sahip küçük iç hacimli bir kaledir. Batı yönünde, üzeri kemerli 6 adet, bir üst kademede ise 3 adet mazgal açıklığı bulunur. Kalenin uçuruma bakan doğu kısmında, duvar izi kalıntıları yer alır. Kuzey-güney uzunluğu 25 metre, doğu batı uzunluğu 27 metredir. İç mekandaki kot farkından dolayı plan veren bir yapı kalıntısı izine rastlanmamıştır. Kale Ortaçağ kalesi diye tescillenmiş olsa da kalenin batısında bulunan seramiklere göre burada Roma döneminden kalma bir yerleşim olduğu, kalenin de bu dönemden kaldığı düşünülüyor.⇒Uğurlubağ köyünün girişinde bir fırın var. Fırının kuzeyindeki minik köprüden geçerek 300 metre ilerleyin. Sağınızda üzerinde ahır olan boş bir alan göreceksiniz. Kale zaten gözüküyor, patikayı takip edin. 10-15 dakikalık kolay bir tırmanış.
Tapan Bölgesi Anıt Mezarlar
Uğurlubağ ve Tenkerli köyleri muhtemelen Roma Dönemi'nde oldukça rağbet edilen yerleşimlermiş. Tenkerli köyüne Uğurlubağ köyü tarafından (güneydoğu) girişte, iki adet kaya anıt mezar bulunuyor. Çukurova Elektrik A.Ş.'nin "Feke Havzası Dağıtım İstasyonunun hemen sol (doğu) tarafında yer alıyor. Daha ileride köyün içindeki
yükseltide de yine kaya-anıt mezarlar var ve bunlar henüz tescil edilmemiş. Tenkerli köyünün kuzeyinde de nekropol olması muhtemel kalıntılara rastlanmıştır. Paşalı köyü Çorcular Mahallesi Kistel mevkisinde kesme taş bloklardan yapılmış Roma dönemi anıt mezar kalıntıları da bulunmaktadır.
Karacağolan
Karacaoğlan’ın doğum yeri ile ilgili çeşitli rivayetler varsa da, Güney Anadolulu ve Türkmen boylarından olduğu kesindir ve 17 yy. civarında yaşamıştır. Feke’nin Gökçeli köyünden olma ihtimali de en kuvvetli ihtimallerden biridir. Tanrıdan çok insana dönük şiirleriyle ön plana çıkan Karacaoğlan müzik ve şiirin kaynaştığı, aşık tarzına bağlı gerçekçi bir ozandır. Yunus Emre için “öteki dünya” ve “Tanrı sevgisi” ne ise Karacaoğlan için de “bu dünya ve “insan sevgisi” odur. Türkmen oymaklarının gelenek ve göreneklerini, düğünlerini, göçlerini, halkın zevklerini ve düşüncelerini son derece sade ve açık bir dille söylemiş, şekilden çok öze önem vermiştir. Tüm bu özelliklerinin yanında yaşama sevinciyle dolu, tabiatı dekor alan ve sıklıkla aşktan bahseden şiirleri onun Anadolu’nun dört yanında benimsenmesini ve sahiplenilmesini sağlamıştır.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Kozan’dan devam ederek Kayseri’ye ulaşan ticaret yolları akarsuların aktığı derin vadilerin arasında süzülerek, Feke’den sonra Saimbeyli’den geçer. Saimbeyli her bir tarafı dağlarla çevrili Kirkot ve Obruk Çayı'nın kesiştiği bir noktada, deniz seviyesinden 1000 metre yükseklikte, vadi tabanında ve vadinin her iki tarafındaki eteklerde kurulmuş etkileyici, bir o kadar da zengin bir tarihe sahip bir yerleşimdir. Vadinin iki birleşik tepesi üzerine yerleşmiş görkemli kalesi, dağın batı eteğinde kalıntıları görülebilen St. James Manastırı, Kirkot Çayı boyunca batıya ve güneye doğru uzayan kiraz bağları, ilçe merkezinin 4 km kuzeyinde sarp kayalık yüzeyden çağlayan Obruk Şelalesi, daha ötelerde kimi vadi boylarının yoğun orman örtüsüyle kapladığı Saimbeyli, Feke ile birlikte Türkiye’yi gerçek anlamda keşfetmek isteyen kaşiflerinin yeni adresi olmaya aday. Türkiye’de yer alan 400 kelebek türünden 160’ı ilçe sınırlarında görülüyor. Bu eşsiz çeşitliliğin nasip olduğu Türkiye’deki 10 bölgeden biri. Kayıtlara göre 2012 itibariyle bu ufak ilçe, tescillenmiş 76 sit alanı ve 24 anıt bulunduruyor. Bu tescilli hazinelerin önemli bir kısmına dair ne herhangi bir araştırma var ne de yerleri işaretli. Ancak Çatak Yaylası, Himmetli, Değirmenciuşağı, Avcıpınarı, Yardibi, Gürleşen, Doğanbeyli gibi köyler hem doğa hem de tarih açısından olanca bakirliğiyle gezginleri bekliyor. Listeye yeni eklenen Hançer Deresi Yaban Hayatı Geliştirme Sahası da doğa sporları için müthiş bir potansiyel barındırıyor. Üstelik, yol sormak üzere kenara çektiğiniz anda sizi evinde yemeğe davet edecek kadar sıcakkanlı ve içten insanları, Adana’nın dağ köylerine çıkılacak bir yolculuğu kıyas götürmez bir yerel deneyime dönüştürüyor. Yörede yaşayan insanların başlıca ekonomik etkinlikleri tarım, hayvancılık ve orman işçiliği. ABŞB tarafından açılan soğuk hava deposu ve teşviklerle kiraz üretimi ekonomik olarak önemini her geçen gün artırmaktadır. Bunu yanında önemli demir rezervlerine sahip olan ilçede, Göksu Çayı üzerindeki hes yatırımları ve tatlı su balıkçılığı da önemli bir potansiyel oluşturuyor.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Araştırmalara göre Saimbeyli’nin tarihi, Kizzuwatnalılar’ın önemli kenti Şar yolu üzerinde olması nedeniyle M.Ö 17 yy’ın ötesine uzanıyor. Ancak kullanılan ilk ismi Bizans döneminde (4- 5 yy.) Badimon olarak tespit edilmiş. Saimbeyli, önce Bizans-Selçuklu ve Ermeniler sonra da Çukurova yöresinin diğer kısımları gibi Haçlı, Bizans, Kilikya Ermenileri ve Danişmentliler arasında bir çekişme bölgesi olmuş. En sonunda Ramazanoğulları ve ardından Osmanlı coğrafyasına dahil olmuş. 1900'lü yıllara kadar Saimbeyli’de bir arada yaşayan Ermeni ve Türk halklarının huzuru, Osmanlı’nın dağılma sürecinde bozulmuş. Fransızlardan cesaret alarak silaha sarılan Ermeniler, Kilikya Ermenistanı’nı canlandırma hayallerinin bedelini, yüzlerce yıldır yaşadıkları toprakları hazin bir şekilde terk ederek ödemişlerdir. 11 yy’da bölgeye gelen Ermeniler, 14. yy’da krallıkları Ramazanoğulları tarafından yıkılınca Saimbeyli’ye yerleşerek, büyük merkezlerden ve otoriteden mümkün olduğunca uzak bu dağlarda, Çukurova’daki en kalabalık Ermeni yerleşimlerinden birini oluşturmuşlar. 1920’lerde lçe nüfusunun yarıya yakınını oluşturan Ermeniler silaha sarılınca Doğanbey, Kilikya Ulusal Kuvvetler Komutanı olarak bölgede göreve gelerek, Kuvayi Milliye mücadelesini komuta etmiştir. Esasında bölgeye kaymakam olarak gelen Saim Bey, Doğan Bey yaralandıktan sonra komutayı devralmış ve şehit olmuştur. İsimleri de Doğanbeyli ve Saimbeyli olarak iki yerleşimin adını almıştır. Geçici olarak ilçe merkezi olan Gürleşen köyü 1928’de tekrar Saimbeyli’ye taşınmış ve Adana’ya bağlanmıştır. 1929 yılında belediyesi kurulmuş, 1958’de Tufanbeyli’nin ayrılmasıyla bugünkü halini almıştır.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
İlçeyi en etkin keşfedebilmeniz için, vadi sistemlerine göre 4 başlık altında ele aldık. Ancak vadilerin diğer ilçelere doğru uzandığını ve bölgeyi tanımak için civar ilçeleri de inceleyerek bir gezi planı yapmanız gerekliliğini unutmayın!
Saimbeyli İlçe Merkezi
Saimbeyli ilçe merkezinde ihtiyaç duyacağınız her şey, şehirlerarası karayolunun içinden geçtiği bir cadde boyunca sırlanmış. İlçede iki konaklama seçeneği var. İlki, 12 odasıyla caddenin başında hizmet veren Saimbeyli Öğretmenevi (761 24 48). Diğeri ise caddenin sonunda yer alan 33 odalı Saimbeyli Oteli. (0549 548 50 25). Karnınızı Yıldırım Lokantası'ndaki ev yemekleriyle doyurabilirsiniz. Kahvaltı içinse Gül Pastanesi. Poğaçalar güzel, tavada yumurta da var. Ayrıca tatlı ve dondurması da hiç de fena değil. Mert Restorant Anayolda, ilçe merkezine varmadan 3 km önce yer alan lokanta yeşil, geniş bir alana yayılmış, kalabalık gruplar için uygun. Geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında ilçeyi terk eden Ermenilerden kalan birçok fotoğraf ve kayda göre ilçe sırtını yamaca vermiş üst üste sıralanan birkaç katlı her biri teraslı taş evlerden oluşuyormuş. Bir evin damı diğer evin avlusu ya da ön bahçesi olarak kullanılıyor, evler yan yana ve bir biri üstü sıra diziliyormuş. 1920’lerden sonra bu doku tamamıyla harap olmuş ve kent sil baştan yapılmış.
Saimbeyli Kalesi ve Etrafı
Saimbeyli Kalesi'nin restorasyonu 2014’te tamamlanmıştır. Kale’nin Bizans taş işçiliği gösterdiği ve Orta Çağ’dan kaldığı düşünülüyor. 15. yy’da elden geçirilmiş ve Surp Asdvadzadzin adıyla Ermeni cemaat tarafından bir kilise olarak kullanılmış. Kalenin ortasında kalan alanda kilisenin temelleri görülebiliyor. Kalenin güney, batı doğu duvarlarının tamamına yakın bölümü bakımsızlıktan yıkılmış durumda. Girişin olduğu kuzey duvarı sağlam, kesme taş örgülü ve moloz dolgulu inşa edilmiş, her bir köşesinde yarım kubbeli birer burç var. Giriş demir bir kapıyla kilitlenmiş ama kafanızı uzatıp içeri bakabiliyorsunuz. İçeri girmek isterseniz, belediyeden rica ederseniz kapıyı açtırabilirler. Ortaçağ’daki yerleşim de kalenin altında güneydoğu kısmındaki yamaç üzerindeymiş. Kalenin hemen yanında ayakta duran kemerli duvar kalıntısı murahashaneye aitmiş. 1912 yılında yapıldığında 5 katı taş 2 katı ahşap toplam 7 (yedi) katlı olarak yapılmış ilçenin gökdeleni sayılan en büyük yapısıymış. Yazık ki ömrü fazla sürmemiş, 1920’de yanmış, tarihin küllerine karışan Saimbeyli’deki binlerce yapıdan biri de bu olmuş. Yöre halkı bu binayı (kalıntıları) “ Amerikan Kız Lisesi” olarak tanıyor. Amerikalılar’ın 19. yy. sonlarından itibaren bölgede açtıkları misyoner okullarından biriymiş… Kalenin görüntüleneceği en güzel noktalardan biri, kalenin güneyindeki yamaçta kalan, bağ ve bahçelere giden yol. Kıvrılarak yukarı tırmanan asfalt hem Saimbeyli’yi size yukardan gösterecek hem de sizi (haziran ayında) kiraz dallarının bahçe tellerinin ardına sarktığı bağlara çıkaracak.
Kirkot Çayı Vadisi
Kent merkezinde aracınızı park ettikten sonra Kirkot Çayı’nın gözüne bir yürüyüş yapabilirsiniz. “Kirkot Gözü” tabelaları sizi yönlendiriyor. Yürüyerek yarım saat. Bağlarla kaplı bu vadide daha çok Ermeniler oturuyormuş. Yolun sonunda Kirkot Çayı'nın buz gibi sularının kayaların arasından doğduğu bir kaynak var. İlçe ahalisi yaz aylarında, burada keyif yapmayı çok seviyor. Bu istikamette bir de Kızlar Hamamı denilen bir kalıntı var. Kirkot suyundan beslenen, kız öğrencilerin ve kadınların kullandığı bir hamammış.
St. James Manastırı
İlçenin yerleştiği vadinin batı yamacında yer alan Manastırın tarihi muhtemelen 12. yy.a uzanıyor. Manastırın 1554’te faal duruma geçtiği biliniyor. Aynı zamanda bir okul vazifesi gören manastır, Ermeni cemaati tarafından Surp Hagop olarak biliniyor. Manastır yapısı geçtiğimiz yüzyıl başına kadar 19 metre uzunlukta tepesinde bir kubbesi olan bir kiliseye sahipmiş. Papaz rezidansı, çeşme ve çevre yapılarının yanında, manastırın hemen güneyine 1900’de 3 katlı bir yetimhane eklendiği de görülüyor. Günümüzde manastırdan geriye, duvarlarının ufak bir kısmı ve apsisi kalmış.
⇒Şehrin kuzey çıkışından bir işaret manastıra çıkan yolu işaret ediyor. Mesafe 1,5 km, yolun sağına bakmanız lazım, kalıntılar zor gözüküyor.
Obruk Şelalesi
Saimbeyli, sahip olduğu doğal güzelliklerini eşine az rastlanır bir şelale olan Obruk’la taçlandırmış. Kayaların arasında fışkıran şelale geniş bir alana yayılmış ve çevrede onlarca küçük şelale oluşturmuş durumda. Etraf mesire yeri olarak düzenlenmiş, masalara yerleşerek piknik yapmanız mümkün. 10-15 dakikalık yürüyüş mesafesinde suyun kaynadığı bir nokta var, meraklıysanız burayı da bulmanızı öneririz. Obruk Şelalesi'nin bir özelliği de kelebek gözlemi için eşsiz bir habitat sağlaması. Bölgede tespiti yapılmış 161 kelebek türünden artık hangilerini görebilirseniz…
⇒Saimbeyli’den çıktıktan sonra anayoldan ayrılan yol sizi yayla evlerinin arasından (Obruk Yaylası) 5 km sonra şelaleye ulaştırıyor. İstikametiniz Tufanbeyli ise şelaleden yukarıya doğru devam eden toprak yol, Saimbeyli- Tufanbeyli arasındaki eski yol. Birkaç kilometre sonra sizi asfalt anayola kavuşturur.
Avcıpınarı-Hançer Deresi Kanyonu
Saimbeyli’nin eşsiz yeşil doğasını deneyimlemek hiç de zor değil. İlçe içerisinde yer alan el değmemiş ormanlar kamp için son derece elverişli. Saimbeyli’den Tufanbeyli’ye giderken 7-8 km sonra bir platoya çıkıyorsunuz. Sağınıza baktığınızda dağın size bakan yamacının engin ormanlarla kaplı olduğunu göreceksiniz. Burası işte Cöbük Ormanları! Ormana sapan çeşitli toprak yollar göreceksiniz. Yolların sizi, gerçek bir orman kampı için eşsiz noktalara ulaştıracağından emin olabilirsiniz. Avcıpınarı köyünün etrafı da bu iş için ideal. Hançer Deresi Kanyonuna da Avcıpınarı’ndan geçerek ulaşıyorsunuz.
Hançer Deresi Kanyonu
Bölge yaban hayatı geliştirme sahası (YHGS) statüsünde. Kanyon civarında, Toros köylülerinin geyik diye adlandırdığı birçok yaban keçisi yaşıyor. Kahramanmaraş ile Adana sınırında yer alıyor. Yeniköy köyünden güneye doğru saptığınızda ormanlık alanın içine giren yollar var. Ancak kanyona iniş çok zor, mutlaka bir bilenle gitmek, ayrıca YHGS olduğu için de Milli Parklar Şefliği'nden izin almak gerekiyor. Kanyonun dibinden Göksu Çayı akıyor. Tabi Göksu üzerine o kadar çok HES yapılmış ki vadiden akan sadece yaban hayatının devamı için salınan can suyundan ibaret. Hançer Deresi, doğa sporlarının her türlüsü için keşfedilmeyi bekleyen bir hazineden farksız.
Göksu Vadisi
Feke’den Saimbeyli ilçe sınırına girdikten az sonra Himmetli’ye varıyorsunuz. Himmetli, Saimbeyli Deresi'yle Göksu Çayı'nın ve onların aktığı vadilerin kesiştiği bir kavşak. Himmetli’de yer alan Kızlar Kalesi de bu kavşağı kontrol ediyor. Kaleye Himmetli’nin içinden ulaşılıyor. Ayrıca Himmetli –Saimbeyli yolunun yaklaşık 1 km ilerisinde bir Taşköprü var. Ancak görebilmek için arabanızı asfaltın kenarına çekip dikkatle bakmanız gerekli. Yakın hafızada yer etmiş olmalı ki, köylüler köprünün tam ortasında olduğuna inanılan hazineyi bulmak amacıyla köprünün nasıl hırpalandığını anlatıyor. Himmetli’den içeri Göksu’nun aktığı vadiye girebilirsiniz. Nehir boyuna yapılan Hesler sayesinde Göksu bu vadide, geniş bir yatakta akıyor. Yer yer göletlere dönüşen yatakta balık üretim çiftlikleri kurulmuş. Vadi boyunca karşımıza ilk çıkan köy Yardibi. Köydeki tescilli kültür varlıklarından biri Örülü Mağara.
Örülü Mağara
Ortaçağ'da kullanıldığı tespit edilen bu büyük mağaranın 10 metreye yakın ağzı baştan yukarı taşlarla örülmüş. Mağaranın içinde tonozlu bir bölüm de inşa edilmiş. Köylüler bu mağaradan dağın öteki yüzüne bir geçit olduğuna inanıyor.Yardibi’nden sonra Değirmenciuşağı köyü geliyor.
⇒Mağaraya ulaşmak için Yardibi köyü çıkışındaki tünele varmadan 200 metre önce toprak bir yol var. Patika, 100 metre ilerdeki köy evinin karşısından başlıyor. Mağara ağzına 15 dakikada ulaşmak mümkün ama zemin çarşak ve tehlikeli. Mağaranın içine girmek de 4 metrelik bir kaya tırmanış gerektiriyor.
Değirmenciuşağı Köyü
Değirmenciuşağı çok güzel bir köy. Köye girdikten 100 metre sonra sağa köyün camisine giden dar bir toprak yol var. Bu yol köyün içinden geçerek Göksu’ya dahil olan bir derenin aktığı dar bir vadi boyunca 4-5 km kadar devam ediyor. Yolun sonunda suyun gözü dedikleri, derenin kaynadığı noktaya ulaşıyor. Öte yandan bu minik derenin yaşam verdiği vadiyi anlatırken insan, bakirliğinin bozulacağından endişe etmiyor değil. İşte öyle güzel bir vadi, dere kenarında, yeşilliklerle bezeli ve kamp atmaya uygun birçok nokta var. Köyün insanları da misafirperver Anadolu köylüsüne en güzel örnek.
Mektep Mağarası
Değirmenciuşağı köyündeki tescilli noktalardan biri. Önü blok taşlarla örülmüş bir mağara. Tahtadan bir kapısı var. Dışarda, kapının üst sağ ve sol köşesinde iki aslan/leopar kabartması bulunuyor. İçine girdiğinizde mağaranın dingin serinliğini, sessizliğini ve karanlığını bir arada hissediyorsunuz. Köyde bunların yanında, ufak bir de kale kalıntısı bulunuyor köy. Gökoba Kalesi kemerli girişi ve sağlam duvarlarına rağmen hazine avcılarının elinden çok çekmiş. Ayrıca köyün Susuz ve Uzunkol mevkilerinde nekropol alanlar var.
⇒Köye girdikten 200 metre sonra, yolun solunda göreceğiniz bir köy evinin taş duvarının tam karşısındaki dut ağacının yanından patika başlıyor. Patika sizi 10 dakika içerisinde fazla yormadan, mağaranın tam önüne kadar götürecek.
Çatak Yaylası ve Civar Köyler
Saimbeyli ilçesinin batısında Çeralan, Gökmenler, Çatak gibi köylerden geçen bir vadi sistemi daha var. Çatak köyü bölgedeki en güzel yaylalardan bir tanesi. 4 minik akarsu Çatak’ta bir araya geliyor, köyün ismi de zaten kavşak noktası anlamında. Donanımlı bir köy; fırın, market, köy kahvesi var. Çatak merkezden batıya saparak bir başka vadi sistemine girerek Feke tarafına geçmek mümkün. Mercan Deresi'nin aktığı bu vadi sırasıyla Çorak, Güzpınarı, Süphandere ve Belenköy’den geçerek Feke’ye kadar iniyor. Süphandere köyünde vadi çatallaşıyor. Kuzeye Gürümze’ye ve oradan da dağ yollarından Kayseri tarafına ulaşılabiliyor. Çatak’tan kuzeye devam edercek olursanız vadi boyunca görebileceğiniz tarihi noktalardan birisi Çürük Kalesi.
Çürük Kalesi
Çeralan’la Gökmenler köyleri arasında, Çeralan’dan 7, Gökmenler’den 5 km sonra. Alabalık çiftliğinin hemen üstünde etrafına hakim bir tepede. Taş duvar işçiliğine göre Roma Bizans döneminden kalma.
Kara Kilise
Çatak yolu üzerinde görebileceğiniz yerlerden bir diğeri de Cumhurlu köyünde. Kara Kilise adı verilen büyükçe bir kilise yapısı bulunuyor. Kilise tamamıyla harabe halinde, blok taşlar ve sütunlar geniş bir alana dağılmış, sadece giriş kapıları görülebiliyor.
⇒Cumhurlu tabelasından girdikten 1100 metre sonra sağa dön, biraz ileride solu takip et. Yol kıvrılarak çıkarken birkaç yüz metre ilerde, yol kenarındaki çardaklı evin arkasında kiliseyi göreceksiniz.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Tufanbeyli, Adana’nın ilçeleri arasında en uzak olanı, ilk bakışta ilçeler arasında Adana’dan en farklı olanıdır. Ne alçak ovalar, ne de ormanlarla kaplı dağlar, Tufanbeyli yüksek bir plato görünümündedir. Ancak bu özelliği, Adana’nın kuzeydoğuya doğru Kayseri’ye iyice sokulduğu bir noktada 1500 metrenin üzerindeki düzlükleri ve kuzeyinde Kayseri ile sınır yapan 3000 metreyi bulan karlı dağlarıyla Tufanbeyli’yi bir nevi Adana’nın başının tacı yapar. Baharda karların erimesiyle sümbüller ilçeye eşsiz bir görünüm kazandırır. Tufanbeyli’de bulunan kalıntılar, bu ilçenin Hititler döneminden günümüze kadar yerleşim yeri olarak kullanıldığını göstermektedir. Çukurova’nın ilk medeniyetlerinden Kizzuvatna Krallığı’nın en önemli şehirlerinden biri olan Şarköy, Doğanbeyli ve Hanyeri yolundaki anıtlar, höyükler Hitit dönemi özelliklerini ve motiflerini yansıtarak günümüze kadar gelmişlerdir. Bölgede Roma ve Bizans dönemlerinden kalma eserler de mevcuttur. Şu an ilçe merkezinin bulunduğu yeri zaman içinde Türk boyları yurt edinmiştir. Nüfusun büyük çoğunluğunun tarım ve hayvancılıkla uğraştığı Tufanbeyli’de özellikle şeker pancarı ve bakliyat geniş arazilerde ekiliyor. 450 Mwe kapasiteli linyit termik santrali bölgenin önemli aş kapılarından biridir. Tufanbeyli’yi derinlemesine anlamak isterseniz Şarköy’ün yanı sıra Kürebeli yaylasındaki halakaları görmeli, dağ yollarından Ayvat’a devam ederek çam, sedir, köknar ve ardıç ağaçlarının oluşturduğu ormanları da keşfetmelisiniz.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
Binboğa Dağları ve Batı Torosların devamı olan Tahtalı Dağları arasında kalmış engebeli ve kırık bir arazi yapısına sahip ilçeye, kuzeydoğusundan giren Sarız Çayı ilçedeki kültürel varlıklarının da birçoğunu etrafına toplamıştır. Tufanbeyli’nin hemen kuzeyindeki dağların ötesi, Adana’nın da Akdeniz’in de tarihsel ve coğrafi olarak sınır noktasıdır. Tufanbeyli’yi gelindiğinde coğrafi olarak Adana geride kalmıştır ama, tarihsel olarak Tufanbeyli arada kalmış, çoğu kez de Çukurova coğrafyasına dahil olmuştur. Çukurova’nın hükümdarları etki alanlarını genellikle Tufanbeyli’ye kadar genişletmiş, bu anlamda ilçe tarihi, tarih içinde Adana’nın ve Kozan’ın merkezi olduğu vilayetle beraber gelişmiştir. Şar Antik Kenti ve Hanyeri kaya kabartması günümüzden 3500 yıl öncesine giden bölge tarihinin iki açık kanıtı. Şar, Roma ve Bizans döneminde de kullanılmış. Tufanbeyli ilçesi 23 Nisan 1958'e kadar "Höketçe" adıyla bir bucak merkezidir. Bu tarihlerde Saimbeyli ilçesinden ayrılarak "Mağara" adını almış ve ilçe olmuştur. İlçenin ismi 1967’de, Kurtuluş Savaşı'nda büyük yararlılıklar gösteren ve Kuvayi Milliye Doğu Kilikya Komutanlığı'nı yaparak bölgeyi düşmanlardan temizleyen Tufan Bey’e ithafen, Tufanbeyli olarak değiştirilmiş. Kuvayi Milliye Kilikya Komutanı olan Doğan Bey ise o zamanki ismi Rumlu olan köyde Ermenilerin bir baskını sırasında yaralanarak görevini Tufan Bey’e devretmek zorunda kalmıştır. İsmi de 1923’te, yaralandığı Rumlu köyüne, yani bugünkü Doğanbeyli’ye verilmiştir.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
İlçe Merkezi
İlçe merkezinde birbirine 100 metre arayla paralel uzanan iki cadde, Saimbeyli ve Girne caddeleri ilçenin merkez aksını oluşturur. Belediye, Eminyet Müdürlüğü ve Öğretmenevi hepsi bir arada Saimbeyli Caddesi üzerinde yer almaktadır. Aynı bölgede birçok esnaf da bulunmaktadır.
►Tufanbeyli Öğretmenevi Merkezde bir binanın 3. Katında. (781 82 11)
►April Otel 34 odalı ve modern bir otel. (781 33 33)
►İkram Et Lokantası Belediyenin karşısındaki lokantada et çeşitleri ve pideler güzel, sabah erken çorba da var.(781 83 30)
Şar Antik Kenti
Bölgenin en önemli antik şehirlerinden birisi olan Komana, Göksu’yu oluşturan Sarız Çayı’nın geçtiği vadi düzlüğünde kurulmuş. Günümüzde Şar köyü yerleşimiyle iç içe geçmiş ve mabed, köprü, tiyatro, kilise ve mozaik gibi birçok yapı kalıntısı köyün dört yanına yayılmış. Tarihi, Çukurova’nın ilk krallıklarından Kizzuvatna’ya dayanan Şar, Hititler döneminde önemli bir dini merkezmiş. Tarihçi Strabon,Komana’yı anlatırken “Antitoroslarda derin “MA” dedikleri Enyo Tapınağı bulunuyordu” diye ifade etmiştir. Nüfusunun çoğunluğunun dindar kişiler ve tapınak hizmetkarları olduğunu ve şehirde, kadın–erkek 6 binden fazla rahip olduğundan bahsetmiştir. Ayrıca Hitit kralı 3. Hattuşili ile evlenerek kraliçe olan ve Kadeş Anlaşması'nda da mühür basan Puduhepa’nın Kizzuvatnalı bi rahip kızı olduğu bilinmekte, Kizzuvatna’nın en önemli şehirlerinden Komanalı olması da kuvvetli bir olasılıktır. Birçok anıtsal yapı bulunduran ve Roma döneminde de önemini koruyan kent bu devirde Hieropolis diye de adlandırılmıştır. Günümüzdeki kalıntıların çoğunluğu da bu döneme aittir. Günümüze en sağlam ulaşmış yapılardan Kırık Kilise, büyük ihtimalle Kizzuvatna’nın büyük tapınağının üzerine inşa edilmiş. Bunun dışında kentin etrafında çok sayıda Tümülüs, kaya mezarları ve nekropol var.
Nasıl Gezelim
Tufanbeyli’den gelirken köyün girişinde kaya mezarlarının bulunduğu bir alan var. İlk olarak burası gezilebilir. Az sonra solda bakkal, sağda da köprünün olduğu nokta köyün meydanı sayılır. Köprünün tam karşısına baktığınızda antik şehir yapılarının bugünkü Şar köyünün evlerinde ve duvarlarında nasıl da kullanıldığına şahit olacaksınız. Daha üzücü olan ise, 1970’lerde sektöre dönüşen definecilik yüzünden antik kentin talan edilmiş olması. Kurtarılan kimi eserler Adana Müzesi’nde koruma altında.
Amfitiyatro
Köprüden karşıya geçip sola kıvrılarak çayı takip edin. 100-150 metre ileride amfitiyatronun kalıntılarını bulacaksınız. Nehire doğru hafif bir meyille yerleştirilen tiyatro Roma döneminde yapılmış. Cavea (tribün) bölümünün iki katlı olduğu ve tonozlu kapıları hala görülebilmektedir.
Hamam
Amfitiyatronun 100 metre kadar batısında yer alıyor. Hamamdan geriye sadece orta mekanına ait kubbe ve kuzey güney duvar kalıntıları kalmış.
Ala Kapı
2 metre yükseklikte bir taş platform üzerine inşa edilmiş, Roma döneminden kalma bir tapınak. Köy meydanından düz devam ederek sola döndüğünüzde, meydandan 500 metre sonra karşınıza çıkacak. Konstrüksiyonla desteklenerek ayakta tutulan giriş kapısı tüm heybetiyle görülebiliyor. Tapınağın parçaları etrafa, hemen bitişiğindeki bir evin bahçesine yayılmış. Dikdörtgen planlı. Mimari olarak doğu-batı sentezi bir üsluba sahip.
Kırık Kilise
Ala Kapı'dan 500 metre daha ileride antik şehrin günümüze en sağlam ulaşmış yapısı olan Kırık Kilise yer alıyor. Aslen M.S. 4. yy’dan kalma bir anıt mezar yapısıymış. Mezarlardan biri Roma Senatörü Aurelius Claudius Hemodoros’a aitmiş. Kilisenin altında yer alan tonozlu mezar odası hala görülebiliyor. Bu kısım ve üst katın cephesi anıt mezar olduğu dönemden kalmış. Doğu ucundaki apsisten, yapının 5. yy’da kiliseye çevrildiği anlaşılıyor. Kırık Kilise ismi de buradan geliyor. Kesme taştan dikdörtgen planlı olarak inşa edilmiş. 880 cm yüksekliğindeki simetrik yapılı ve süslü batı cephesi dikkat çekici. Kilisede, M.S. 5. yy Kapadokya kilise mimarisinin bir özelliği olan W biçimli cephe biçimlendirmesi uygulanmış.
Çürükkale
Şar Tufanbeyli yolu üzerinde, Şar’dan 2 km mesafede Çürükkale olarak anılan bir tepe dikkatiniz i çekecek. Sarı Çayı’nın hemen altında aktığı tepe kalker kayaçtan. Tepe noktasında nehre doğru bakan yönde, kayaya oyulmuş 1,5 metrelik bir sunu çukuru bulunmaktadır. Komana’dan Çürükkale’ye Sarız Çayı’nın takiben vadi boyunca bir keşif yürüyüşü yapabailirsiniz. Bölgede herhangi bir patika yok, ancak Sarız Çayı menderesler yaparak kendine yeşil bir vadi yatağı inşa etmiş. Tufanbeyli’den buraya, oltayla balık avlamaya gelenler de var.
Hanyeri Kaya Kabartması
1939’da keşfedilen Kaya Anıtı, Hitit başkenti Hattuşa’yı, Kizzuvatna ile bağlayan “Hitit Dağ Yolu” dolarak tabir edilen rota üzerinde yer alıyor. Sağ elinde mızrağı, omzuna asılı yayı ile üstünde bir tünik olan, yazıtlara göre bir Hitit prensine ait 2 metrelik kaya kabartması, alçak kabartma tekniğiyle yapılmış. Karşısında da, boğa üzerinde betimlenmiş bir tanrı kabartması yer alıyormuş. Söylenenlere göre tanrı bir boğa üzerindeymiş. Ancak kaya o kadar tahrip edilmiş ki artık onu görmek mümkün değil. Prensi görmek için de çok dikkatle bakmanız gerekiyor. M.Ö 13 yy ‘a tarihlenen kabartmada Luvice "Dağın kralı Tanrı Şarruma" ve "Kutsal Kılıç Dağı” yazmaktaymış. Anıt, Hanyeri köyünün yaklaşık 800 metre kuzeyindeki Gezbeli (Gezbel) olarak bilinen dağ geçidinde, günümüzde asfaltın keskin bir viraj yaptığı noktada, yol seviyesinin 4 metre yukarısında, 3 m’lik bir kaya bloğu üzerinde yer alıyor. 2012’de bloğun altından büyükçe bir parça kopup yol kenarına düşmüş ve korkarız ki elinden tutan olmazsa bir sonraki kuşak sadece kitaplarda kalacak.
Kürebeli Yaylası
İlçenin gözbebeği Kürebeli Yaylası'nda yer alan göletin etrafı kamp ve piknik için çok uygun. Kır çiçekleri ve çayırlarla kaplı. Stabilize yolla ulaşılan yayla kır çiçekleri ve çayırlarla kaplı. Buradan Ayvat tarafına doğru giden dağ yolları da, Kayseri ile Adana arasında yer alan bu muhteşem ormanlık sınır coğrafyasında size heyecanlı bir off-road deneyimi yaşatma potansiyeline sahip.
Eklenme tarihi: 18-08-2020
» 3.5 km — • 2-4 saat
►Turumuz sizleri Neolitik Çağ'dan bu yana yerleşimin kesintisiz devam ettiği Adana’nın tarihi merkezinde bir yolculuğa
çıkaracak. Bu toprakların üzerinde yaşamış birçok farklı medeniyetin bıraktığı 30'u aşkın konak, cami, kilise, hamam ve benzeri tarihi yapılara göz atacak, kent yaşamının bugün de hala tüm canlılığıyla devam ettiği bölgede, M.Ö. 2000 yılından, Roma’ya, Ramazanoğullarından Cumhuriyet dönemine uzanan tarihiyle kentin belli başlı yapıtlarını göreceksiniz.
! Rahat bir gezme temposunda 2 saat sürecek rota, güzergah üzerindeki Sinema Müzesi, Atatürk Müzesi ve çarşıları da etraflıca gezmek isterseniz 4 saate kadar çıkabilir.
Turumuza Merkez Park’ın köşesinde yer alan Sabancı Merkez Cami’den başlayacağız, ancak hava güzelse ve parklarda vakit geçirmekten hoşlanıyorsanız, tura başlamadan önce şehrin en büyük yeşil alanı olan Merkez Park’ın tadını çıkarmak isteyebilirsiniz. Sabancı Merkez Cami Türkiye’nin en büyük camisi olarak 1998’de kent siluetindeki yerini aldı. Nehir boyunca kuzeye devam edecek olursanız, sizi Seyhan Barajı'na kadar götürecek (4km) bir bisiklet ve yaya yolu da mevcuttur.
Merkez Park'ın güneybatı köşesinden, D-400 karayolundan karşıya geçiyoruz. Karşıya geçmeden önce solumuzda hali hazırda Adana Evlendirme Dairesi olarak kullanılan, 1972’den 2017'ye dek Adana Müzesi’ne ev sahipliği yapmış bir Cumhuriyet dönemi eseri var. Dikdörtgen formların bir araya getirildiği yapı, kübik ve modern yaklaşımıyla dönemin mimari özelliklerini çok güzel yansıtmaktadır. Karayolundan karşıya geçtiğimiz zaman hemen solumuzda Adana Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi yer alıyor. 1976’da tamamlanan Kültür Merkezi, kütüphane, sanat galerisi, resim atölyeleri ve Adana Devlet Tiyatrosu'na ev sahipliği yapan bir salona sahip. Akşamki oyun için içerideki gişeden bir bilet almak isteyebilirsiniz. Göbekten sola dönüyor, nehri sol yanımıza alarak sağ kaldırımdan ilerliyoruz. Az sonra Tepebağ Sıra Evleri başlayacak. Tepebağ Evleri bir zamanlar Adana şehrinin neye benzediği ile ilgili size güzel bir fikir verecek. Şimdilerde bu evlerden ikisi müze olarak hizmet veriyor. İlk karşımıza çıkan, Atatürk’ün iki Adana seyahatinde konakladığı Atatürk Evi ve Müzesi, hemen yanındaki ise Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından oluşturulan, Adana’nın zengin sinema tarihine ışık tutan Adana Sinema Müzesi . Devam etmeden önce Atatürk Müzesi’nin köşesindeki sokağa giriyoruz. Sokağın hemen içinde Adana Kalesi'nden geriye kalan son sur duvarlarından biri görülüyor. Biraz daha ilerideki Bosnalı Salih Efendi Konağı 1889’da konağı yaptıran ve Sabancı Ailesi ile yaptığı ortaklıklarla Adana sanayisine büyük katkıları olan işadamı Salih Efendi’nin ismini taşıyor. Şimdi bir butik otel olarak hizmet veriyor ve otelin terasından nehir manzarası seyre değer. Geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar konaklarla nehir arasında, o dönemin toplu taşıma araçları olan faytonların geçtiği taş bir yol olduğunu, yüzyıl başında ise konakların Seyhan Nehri kıyısı boyunca yer alan setlerin üzerinde, nehir kenarında olduğunu düşünmek heyecan verici!
GELENEKSEL ADANA EVLERİ 19. yüzyıl ortalarına kadar, Adana konutlarının kerpiç ve toprak damlı ve tek katlı olarak yapıldığı bilinmektedir. Sanayileşme hareketleri ile sokak ve konut yapılarında gözlenen değişimlere paralel 19. yy. sonunda Seyhan Nehri kıyılarında, görkemli konaklar inşa edilmiştir. Adana’daki geleneksel konutların yapım sistemi; yığma, ahşap karkas ve her ikisinin beraber kullanıldığı karışık sistemlerden oluşmaktadır. Genellikle zemin katlarda taş malzeme ile bütünlüğü ve rijitliği sağlamak amacıyla yığma yapım tekniği, üst katlarda ise hafif olan ahşap karkas yapım tekniği kullanılmıştır. Geleneksel konutlarda planlar, küçük parsellere ve yolun organik çizgisine göre yerleştirilmiştir. Düzenli geometriye sahip mekânların elde edilmesi için, üst katlarda gönyeleyerek mekânlara dik açılı çıkmalar yapılmıştır. Bunlar; kapalı (cumba) veya açık (balkon) çıkmalar şeklindedir. Çıkmalar üst katları genişleterek yazlık mekânlar yaratmak, odaların manzara ve sokağa açılmasını sağlamak ve konut cephesini hareketlendirmek amacıyla orantılı bölmeler yapmak için inşa edilmiştir. |
Şimdi yolun karşısına, nehir tarafına geçiyoruz. Karşımıza, M.Ö. 4. yüzyıldan günümüze kadar kesintisiz hizmet vermiş, yıkılmamış ayakta bir Roma Köprüsü çıkacak. Üstelik 2008’deki restorasyonuna kadar, araç trafiğine hizmet veren dünyadaki en eski köprü olma ünvanını da sürdürmekteydi. Tarihi Taşköprü, eski çağlardan bu yana, Avrupa ile Asya arasındaki kervanların başlıca güzergâhını oluşturan ticaret yolu olan İpek Yolu üzerinde Seyhan (Sarus) Nehri'nin iki yakasını bir araya getirmektedir. Nehrin hemen karşısında yer alan Hiltonsa Oteli içinde gözüken tarihi baca, Balkanlar'dan göç ederek Adana’ya yerleşen Salih Efendi’nin kurduğu un fabrikasından geriye kalan tek yadigar. Köprüyü arkamıza alarak, durduğumuz yerden caddenin karşısına bakalım. Tam karşımızda Çiftçiler Birliği Binası var. Bina 40’lı yılların sonunda, Çukurova’nın tarımsal kalkınmasını yansıtması açısından önem taşıyor, sivil örgütlenmeyle inşa edilmiş. Yanında yer alan Cafer Paşa Cami, 1649’da yapıldıktan sonra depremden zarar görüp kullanılamaz duruma gelir. Onarmak yerine, 1952’de yıkılır! 2019’da temelleri üzerinde yeniden ayağa kaldırılır. Karşı tarafta içeriye uzanan cadde Abidinpaşa Caddesi. Romalılar zamanından beri şehrin ana caddesi, muhtemelen sütunlu yolu imiş. Caddenin girişinde bir zamanlar yer alan Kale Kapısı adı verilen büyük bir demir kapıdan geçerek Kaleiçi’ne ve Adana şehrine giriliyormuş. Bugün ne kaleden ne de cadde üzerindeki tarihi yapılardan eser var. Birkaç istisna dışında… Caddenin 40 metre içerisinde sol tarafa (dikkatle) bakarak ilerlerseniz, bir apartmanın temel hizasında Adana Kalesi’nin
sur kalıntılarını görmeniz mümkün. Bir diğer istisna da Rıfat Gülek Eczanesi. Abidinpaşa’nın 100 metre ilerisinde caddenin sağ tarafında olup, Anadolu’da bir Türk tarafından açılan ilk eczane olma özelliğine sahiptir. Taşköprü önünden, nehri solumuza alarak devam edip, Ulus Parkı'na giriyoruz. Eskilerin Belediye Bahçesi dediği park, Adana’daki ilk şehir parkı olma özelliğini taşıyor. Bir zamanlar nehir üzerinde mavra denilen su dolapları bulunurmuş. Şehre bu dolaplar vasıtasıyla su taşınırmış. Ulus Parkı'ndan Taşköprü, Merkez Cami ve Seyhan Nehri’ni bir arada izlemek ya da fotoğraflamak bir Adana klasiği. Hemen önümüzde 1882’de Askeri Rüştiye olarak yapılan ve 1997’ye kadar da okul olarak kullanılan Kız Lisesi Tarihi Binası var. Birkaç yıl öncesine kadar kültür merkezi olarak kullanılan yapı restorasyon nedeniyle kapalı. Kız Lisesi'nin hemen doğusunda, bu toprakların halk şairi Karacaoğlan heykeli yer alır. Karacaoğlan Heykelin önünden, nehre arkamızı verip cadde tarafına doğru yürüyelim.
TARİHİ ADANA KALESİ Adana’ya gelen seyyahların betimlediği ve eski fotoğraf ve gravürlerde rastlanan Adana Kalesi başta Tepebağ, Kayalıbağ, Ulucami ve Sarıyakup Mahallesi'nin bir kısmını çevrelemekteydi. Kalede cephanelik ve savunma yapısı olarak inşa edilen bir iç kale de bulunmaktaydı. İç kale Taşköprü’nün batısında yer alan Kalekapısı'ndan Abidinpaşa Caddesi'ne bağlanan yerde bulunmaktaydı. Tarihi Bizans dönemine kadar uzandığı düşünülen, Orta Çağ’da güçlendirilen, Ramazanoğulları ve Osmanlı döneminde de kullanılan kale 1836’da Mısırlı İbrahim Paşa’nın Adana’yı işgali sırasında yıktırılmış, İç-Kale de cephaneliğin patlaması sonucu önemli ölçüde hasar görmüş ve sonrasında kaderine terk edilmiştir. Adana kalesine ait olan 8 girişten ikisini oluşturan Kalekapısı ve Tarsus Kapı (Kemeraltı Cami’nin bitişiği) kaleye dair günümüze ulaşan isimlerdir. |
Yolun karşısında sol tarafımıza doğru Seyhan Kaymakamlık Binası görülüyor. 1901'de Hükümet Konağı olarak yapılmış ve 1998 depremine kadar da böyle kullanılmış. Birinci Ulusal Mimari Akımı'ndan etkilenerek yapılan binanın içini gezmenizi, ikinci kattaki Adana fotoğraflarına da göz gezdirmenizi öneririz. Köşede yolun çatal yaptığı noktada yer alan Kısacıkzade Konağı, Düyun-u Umumiye Binası olarak kullanılmış. Hükümet Konağı'ndan dışarı çıkıp sola dönerek sokağın içerisinden girdiğinizde restorasyon sırası bekleyen birçok tarihi yapının olduğu Ali Münif Yeğenağa Caddesi'ne gelirsiniz. Hemen sağınızda eski Çevik Kuvvet Binası olarak tanınan yapı 1918’de yapılmış ve döneminin önemli mimarlık ürünlerinden biri. Civardaki birçok bina gibi 1998 depremi sonrasında terk edilmiş. Binanın arkasındaki kubbeler Irmak Hamamı’na ait. Ramazanoğulları döneminde tarihi bir Roma Hamamı kalıntıları üzerine yapılmış. Hala kullanılıyor ve girişi arka tarafta. Hemen yanında, restorasyonu yeni tamamlanan konakta Adana’nın en yeni müzesi olarak Diş Hekimliği Müzesi 2020 sonbaharında hizmete girecek. Caddede devam ederken solda gördüğünüz terk edilmiş bina Lüks Otel. 50'li yıllardan 1998'e kadar döneminin önemli otellerinden biri olmuş. Otelin yaşlı dut ağaçlarıyla dolu güzel bir avlusu var. Sağınızda, tütüncü ve tespihçilerin yer aldığı yapı, Ramazanoğulları Külliyesi’nin bir parçası olan Tuz Hanı Hanın, parka bakan tarafında yer alan Adanus Sanat’ta, Ömer Usta’nın el emeği Adana hediyeliklerinden satın alabilirsiniz. Derken Büyük Saat çıkacak karşımıza. Ama önce sağımızda yer alan Ziya Paşa Parkı'nın içine gireceğiz. Parkta Adana’da valilik yapmış önemli devlet adamı ve şair Ziya Paşa’nın mezarı ve bir büstü var. Daha önemlisi burada, Adana’nın günümüze miras kalmış tarihi kent dokusunda en çok iz bırakan Ramazanoğulları dönemine ait Tarihi Ulu Cami ve Külliyesi'ne ait tarihi yapılar var. Buraları gezdikten sonra, medresenin bahçesinde oturup bir kahve molası verebiliriz. Sırada ülkenin en yüksek saat kulesi olan ve Taş Köprü ile beraber Adana’nın “sembol” yapısı olarak kabul edilen Büyük Saat var. Saatin 20 metre ilerisinde meydanın sağında gözüken Tarihi Çarşı Hamamı da Ramazanoğlu döneminden ve hala kullanılıyor. Artık eski tarihlerde Adana ticaretinin kalbinin attığı Tarihi Bedesten ve Çarşı bölgesindeyiz. Sokak üzerindeki bedestende birçok hediyelik eşya dükkanı, Adana şalvarı ve tespih gibi Adana hediyelikleri satıyor. Sol taraf Kazancılar Çarşısı. Kazan imalatçıları, ayakkabıcılar, hediyelik eşya dükkanları, cezeryeciler ve kebapçılar var. Sokakta oturup kebap ya da ciğer yemek için en uygun yer burası. Aralık ayının başında gerçekleşen Kebap ve Şalgam Festivali’nin de merkez noktası. Cadde üzerindeki bedestenin üzeri 30’lu yıllara kadar kapalıymış. Şimdi buranın sol paralelinde onun hatırasını yaşatan üstü kapalı, Çiçek Pasajı'nı andıran popüler bir lokanta var. Sokağın sağ tarafında restorasyonu yeni tamamlanan yeni Vakıflar Çarşısı var. Tarihi Bedesten'in ortasında çarşının tarihi giriş kapısını göreceksiniz. Çarşıda tespihçiler, kuyumcular ve antikacılar, ayrıca sokağın içinde el işi ahşap ürünler satan dükkanlar var. Bedesten boyunca yürüyüp sağda Ziraat Bankası'nın karşısındaki sokağın içine girip 50 metre kadar yürürsek Hasan Ağa Camisi’ni de görebiliriz.
ALİ MÜNİF YEĞENAĞA CADDESİ'NİN DÜNÜ BUGÜNÜ Yağ Cami ile Küçük Saat arasını kapsayan cadde uzun yıllar kamu kurumları ve mağazalarıyla şehrin en önemli ve şık caddelerinden biri olmuş, ne var ki cadde üzerindeki tarihi binaların neredeyse hiçbiri bugüne ulaşamamıştır. 16 yüzyılda camiye çevrilmeden önce bir kilise olan Yağ Cami’den de anlaşılacağı gibi 20. yy. başına kadar caddenin sol tarafı, Ermenilerin yoğun yaşadığı bir mahalle olmuş. Cadde üzerinde günümüzde Vakıflar Sarayı’nın olduğu yerde 1909’a kadar Surp Stepanos Kilisesi bulunmaktaymış. Kilise 1909 olaylarında yandıktan sonra, dünyadaki ilk uluslararası mağaza zinciri olan Orosdi-Back Adana mağazasını bu arsada açmış. Cadde, Ramazanoğlu Kütüphanesi, Selanik Bankası, Berikman Pastanesi, Sümerbank satış mağazası, CHF binası, Marmara pavyon, Osmanlı Bankası gibi yapılara ev sahipliği yapmış, kolonya, piyango ve tütün satan köşe başı dükkanları bulunuyormuş. Orosdi-Back’in 1926’da yanarak yıkılmasıyla bu alan Cenup Garajı’nın arsası olarak kullanılmış. Cenup Garajı’nın da kaldırılmasıyla arsada kısa bir süre idam cezası uygulanmıştır. Arsanın Vakıflar İdaresi’ne geçmesiyle Vakıflar Sarayı olarak adlandırılan yapıya dükkânlar ve işyerleri yapılmıştır. Belediye Binası da yıkılınca yerine yapılan bina, birinci katında hizmet veren Türk Ticaret Bankası adıyla anılmıştır. Son olarak Savcızade Kemeraltı Camisi’nin vakıf dükkânları ile medresesi yıkılarak 5 Ocak Atatürk Anıtı inşa edilmiştir. Caddenin ismi, Adana’nın eski Belediye Başkanlarından, TBMM’de 6 dönem milletvekilliği yapan Ali Münif Yeğenağa’dan (1874-1951) gelmektedir. Bilinen en eski ismi, işgal döneminde Adana’ya gelerek yaralı azınlıklara hizmet veren Fransız doktor Rolland’a ithafen “Dr. Rolland Caddesi”dir. |
Aynı yoldan geri dönüp, bedestene gelelim. Çarşıyı geride bıraktığımızda karşımıza Yağ Cami çıkacak Yağ Cami'yi solumuzda
bırakarak Ali Münif Yeğenağa Caddesi'ni devam ederken soldaki pasajlar sizi Mısır Çarşısı'na çıkarır. Elektronik aletlerin satıldığı bir dolu minik dükkanın olduğu bir doğu pazarı. Bir dönem şehrin en önemli caddelerinden biri olan Ali Münif Yeğenağa Caddesi boyunca yürüyerek 5 Ocak Meydanı’na varacağız. Meydana çıkmadan hemen önce sola giren sokakta Nuri Has Pasajı’nın girişi var. (Vergi Dairesinin arkasına düşüyor) Pasaj önce Ermeni okulu sonra da hastane olarak kullanılmış. 5 Ocak Meydanı'nda, anıtın yanına geldiğinizde sol kolumuzda yer alan hamam yapısı, Adana’nın hala kullanımda olan bir başka tarihi hamamına, Mestan Hamamı’na ait. Hemen karşımızda da Küçük Saat var. Kumbara tipli bu saat tasarrufu teşvik etmek amacıyla İş Bankası tarafından ülke genelinde yerleştirilen saatlerden biri. Caddeye 1924 yılında yerleştirilmiştir. Sağa yöneliyor, Taş Köprü’nün önündeyken bir ucundan baktığımız Abidinpaşa Caddesi’ne bu sefer diğer ucundan giriş yapıyoruz. Hemen sağımızda Kemeraltı Cami ni bırakıyoruz. Sol köşede yer alan Ziraat Bankası, 1930’da hizmete giren ve Abidinpaşa üzerinde yer alan Erken Cumhuriyet Dönemi'ni yaşatan tek yapı. Buradan sola dönerek Cemal Gürsel Caddesi'ne girelim. 100 metre ileride sol kadırımda Has Işık’ı geçer geçmez sola baktığımızda 20. yy. başında bu bölgede yer alan 5 kiliseden günümüze tek ulaşan, Bebekli Kilise’yi göreceğiz. Şehrin az sayıdaki Hristiyan cemaatine hizmet vermeye devam ediyor. Ön cephesinde yer alan Meryem Ana heykelciğine atfen halk arasında Bebekli Kilise olarak tanınıyor. 20 metre daha ileride sağda, 1882’de ilk açıldığı zaman gayrimüslimlerin okutulduğu Amerikan Kız Koleji, sonraki yıllarda Tepebağ Ortaokulu olarak hizmet vermiş. Restorasyonu yeni tamamlandı, girişi de yan taraftan. Abidinpaşa Caddesi’ne dönüyor, sola saparak cadde boyunca aşağı yürüyoruz. Solumuzdaki Merkez Bankası Adana Şubesi 1969’da hizmete girmiş. 1909’a kadar Aramyan Okulu ve Ermeni Başpiskoposluğu’nun da yer aldığı Surp Asvadzadzin (Aziz Meryem Ana) Ermeni Kilisesi bu noktada yer alıyormuş. 1924’ten 50'lere kadar da Tan Sineması olarak kullanılmış. Merkez Bankası inşaatı sırasında Roma devrinden kalma bir Orpheus Mozaiği’nin çıkması burada daha da evvel bir Roma devri tapınağı olabileceğine işaret ediyor. Mozaikler şimdi Adana Müzesi'nde. Biraz daha devam ediyor Şalgamcı Hacı Ahmet’i görünce sola dönerek Avukat Turhan Arun Sokağı’na giriş yapıyoruz. Birkaç yüz metre içerisinde restorasyonu tamamlanmış birçok yapının bir arada olduğu sokakta sağlıklaştırma çalışmaları devam ediyor. Cadde boyunca önce Yeşil Mescit, sonra solda devam eden duvarın arkasında Gazipaşa Okulu yer alıyor. 1909 olaylarından sonra yetimhane ve okul olarak yapılmış. Ulusal Mimari Akım'ın Adana’daki en görkemli örneklerinden biri ancak halen okul olarak kullanıldığı için içeriye girmek kolay değil. Yine de okul saatleri dışında şansınızı denemeye değer. Altından yürüyerek geçtiğimiz Eski Adana deyince en çok fotoğrafı kullanılan şöhretiyle, Musa Balı Konağı. Geçen yıl restore edildi. Konağın altından geçer geçmez solda Tepebağ Kuran Kursu’nu (»sf.48) görebilirsiniz. 19. yüzyılın ilk yarısında Ramazanoğlu Kadir Bey yaptırmıştır. Av. Turhan Arun Sokağı'ndan aşağıya doğru inerken sağımızda boş bir alan, karşı köşesinde ise yine restorasyon bekleyen bir konak var. Bu köşeden sola saptığımızda bizi büyük bir sürpriz bekliyor. Adana’nın binlerce yıllık mazisini gizleyen Tepebağ Höyüğü kazılarını, uzaktan da olsa görebileceğiniz tek nokta burası. Kazılar 2013’te başladı ama henüz 1882’de, höyük yakınlarındaki Amerikan Kız Koleji inşaatının temel kazılarında bulunan siyah granitten Stasneferu Heykeli o dönem bir İngiliz gemisiyle ABD’ye kaçırılmış ve şimdilerde New York Metropolitan Müzesi'nde sergileniyor. Heykelin tarihi, sıkı durun, M.Ö 1800'ler olarak saptanmış! Höyüğün ortasında gözüken yapı Hamamlı Konak olarak geçiyor. Büyükşehir Belediyesi KUDEB’in çalışma alanı. Geri dönüp Av. Turhan Arun Sokağı'na çıkıyoruz. Sağda restorasyonu tamamlanan binalardan birinde Seymer satış mağazası var. El işi ürünler satılıyor. Sokağı tamamlayıp caddeye çıktığınızda Adana Adliyesi'nin tam karşısına çıkıyorsunuz. Adliye Binası (»sf.44)
görkemli kolonlu cephesiyle 1946’da mimari bir yarışma sonucunda inşa edilmiş. Turumuz şimdilik bu kadar. Dilerseniz başlangıç noktasına dönebilirsiniz. (Merkez Park’a 5 dakikalık yürüyüş mesafesindesiniz). Hala enerjiniz varsa diğer 2 yürüyüş rotamızdan biriyle devam edebilirsiniz. Turu bitirdiğimiz noktanın hemen yanında yer alan İnönü Parkı, "Kuruköprü'den Döşeme Mahallesi'ne" yürüyüş rotasının başlangıç noktası. Dilerseniz parktan sağa dönerek birkaç dakikalık bir yürüyüşle "Yeni Kent Merkezi" yürüyüş rotasının başlangıç noktasına ulaşabilirsiniz.
Eklenme tarihi: 20-08-2020
Seyyahların gözüyle Adana
Ticaret yollarının üzerinde yer almasından dolayı Adanada bir çok gezginin uğradığı bir yer olmuştur.
El-Gazzi Arap seyyah 1500'lü yıllarda Adana'ya yaptığı ziyaretlerde, Seyhan nehrinin akışını, çöreklenmiş bir yılana benzetir.